
Bu posterin ve içeriğin oluşturulmasında buradaki linkten faydalanılmıştır.
Ekopsikoloji, psikolojinin bir dalıdır ve insan ile doğal dünya arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır. İnsanlar ve dünya arasındaki duygusal bağa odaklanması bakımından alışılagelmiş psikoloji dalından ayrılır. Doğa ve insan arasındaki ayrım, sanayileşme sonrası daha da belirgin hâle gelmiştir ve ekopsikoloji, bu ayrılığın insanların yaşam biçimini etkilediği kadar benliklerini de etkilediğini belirtir. İnsanlar kendilerini merkeze koyma eğilimindedirler ve ekopsikoloji bu görüşün tam tersi olarak, bu insan-merkezci düşünme biçimini daha eko-merkezci bir düşünce biçimine dönüştürmeye çalışır.
Theodore Roszak, The Voice of the Earth (Dünyanın Sesi) adlı kitabında “ekopsikoloji” terimini ortaya atmıştır. Ekopsikolojide bir başka önemli isim, Robert Greenway ise, felsefelerden ve ekolojistlerden etkilenmiştir. Psikoloji ve ekolojinin evliliği olarak tanımladığı bir kavramı araştırmaya ve geliştirmeye başlamış, bu kavramı “akıl doğadır ve doğa da akıldır” biçiminde kuramlaştırmıştır.
Ekopsikolojiye göre ekolojik bilinçdışının bastırılması, endüstriyel toplumdaki çarpışmalı çılgınlığın en derin köküdür, ancak ekolojik bilinçdışına serbest erişim akıl sağlığına giden yoldur. Ekolojik bilinçdışının içeriği, zaman içinde eski başlangıç koşullarına kadar izlenebilen kozmik evrimin canlı bir kaydı olarak hizmet eder. Doğanın, yaşamın ve zihnin örgütlü karmaşıklığı üzerine, “evren” olarak adlandırdığımız fiziksel, biyolojik, zihinsel ve kültürel sistemlerin evrimsel hikayesinden ortaya çıkan son doğal sistemlerdir. Yeni kozmolojinin bu belirtilerini görünür kılmak için ekopsikoloji onlardan yararlanır.
Ekopsikolojinin amacı, bilinçdışının bastırılmış içeriğini geri kazanmak olduğu kadar, ekolojik bilinçdışının içinde yatan doğuştan gelen çevresel denge duygusunu uyandırmaktır. Diğer terapi biçimleri bireyler, aileler ve toplum arasındaki yabancılaşmayı ortadan kaldırmayı amaçlarken, ekopsikolojinin tedavi etmeyi amaçladığı olgu, insan ve doğal dünya arasındaki daha temel yabancılaşmadır.
Çocukluk dönemi, diğer terapilerde de olduğu gibi ekopsikoloji için de önemli bir gelişim dönemidir. Bir bebeğin sahip olduğu dünya algısında ekolojik bilinçdışı sanki bir armağanmışçasına yeniden yaratılır. Ekopsikoloji, işlevsel olarak “aklı başında” yetişkinlerde, çocukların sahip olduğu doğal olarak animistik deneyim kalitesini geri kazanmayı amaçlar. Ekolojik ego, dünyaya ve diğer bireylere karşı ahlaki bir zorunluluk duygusuna dönüşür. Bu sorumluluğu sosyal etkileşimler ve politik seçimler çerçevesine dâhil etmeyi amaçlar.
Siyasi güç sistemlerimizin altında yatan ve bizi doğayı yabancı bir dünyaymış gibi yönetmeye iten saplantılı “maskülen” karakter eğilimlerini sorgulamaya açmak, ekopsikolojinin en önemli gördüğü tedavi görevlerinden biridir. Cinsel genellemelere meydan okumak için ekopsikoloji, ekofeminizmin ve feminist maneviyatının bazı bulgularından büyük ölçüde yararlanır.
Ekolojik ego, küçük ölçekli sosyal oluşumları ve kişisel güçlenmeyi destekleyen şeylerden beslenir. Geniş ölçekte egemen olmayı ve bireyselliği bastırmayı amaçlayan her şey doğal dengeyi tehdit eder. Bu nedenle ekopsikoloji, yapısında kapitalist mi yoksa kolektivist mi olduğuna bakılmaksızın, devasa kentsel-endüstriyel uygarlığımızın temel akıl sağlığını ciddi şekilde sorgulamaktadır. Bununla birlikte, türümüzün teknik uzmanlığını veya endüstriyel gücümüzün yaşam kalitesini iyileştiren yönlerini inkâr etmemektedir. Sosyal yönelimi açısından ekopsikoloji, sanayi karşıtlığından ziyade sanayi sonrasıdır.
Ekopsikolojiye göre, Dünya’nın sağlığı ve insanların refahı karşılıklı olarak birbirini desteklemektedir. Dolayısıyla gezegenin ihtiyaçları bireyin ihtiyaçlarıdır ve bireyin hakları gezegenin haklarıdır.