Derin Ekolojiyi Anlamak

Doğa ile insan arasındaki ilişki yıllardan beri süregelen bir tartışma konusudur. Doğa bilimciler, filozoflar bu konuya farklı yaklaşımlar sergilemiş, doğa ve insanın birbirine olan etkileşimini tartışan önemli isimler bu anlamda yeni terimlerin ortaya çıkmasında etkili olmuşlardır. Norveçli filozof Arne Næss, bu tartışmaların sonucunda “Derin Ekoloji” kavramını ortaya atmıştır. Derin ekoloji, basit bir ifadeyle, insanı doğadan üstün gören antroposantrik bakış açısını reddederek insanın üzerinde bulunduğu doğayla bütüncül bir halde yaşaması gerektiğini savunan bir harekettir. Derin ekolojiye göre doğanın tahribata uğramasındaki en önemli etken, Batılı düşünceden köklenen antroposantrizm, yani insan-merkezciliktir. Bu görüş, ne yazık ki yaşadığımız dünyada dengelerin bozulmasına ve ekolojik sorunların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. İnsanı üstün gören bu düşünce sistemine karşı çıkan derin ekoloji, doğa merkezli bakış açısını öne sürerek insanların doğayla olan ilişkisini tekrar sorgulamasına teşvik etmiştir.

Terim, Næss tarafından ilk kez 1972 tarihinde Bükreş’te düzenlenen “Üçüncü Dünya Geleceğinin Araştırılması” konferansında sığ ekoloji ile derin ekolojinin ayrımını yaparak tanıtılmıştır. Næss’e göre sığ ekoloji, çevresel sorunlara kısa vadeli ve oldukça yüzeysel yaklaşım sunuyordu. Bunlar “geri dönüşüm, elektrikli araç kullanma, enerji tasarruflu tüketici ürünleri satın alma” gibi eylemleri kapsıyordu. Bu yaklaşımlar her ne kadar faydalı olsa da, “insan-merkezci, fosil yakıta bağımlı, tüketici odaklı yaşam tarzlarımızla kendimize çok az sıkıntı vererek ve dünyada bulunan diğer tüm canlıları düşünmeden devam etmemizi sağlıyor” (“What is Deep Ecology”). Ancak derin ekoloji, doğadaki bütün canlı ve canlı olmayan varlıkların birer değeri ve önemi olduğunu, bu yüzden bu varlıklarla etkileşim halindeyken insanların onlarla aynı konumda, bütünün bir parçası olduğunu tekrar tekrar düşünmesi ve sorgulaması için önemli bir yaklaşım sunar, ekolojik sorunlara daha derin yaklaşımlar önerir.

Ayrıca Næss, biyolog, doğa yazarı ve bilim insanı olan Rachel Carson’un böcek ilaçlarının tehlikelerini anlatan Sessiz Bahar kitabından ve vermek istediği mesajdan etkilendiğini ve ilham aldığını söylemiştir. Sessiz Bahar, çevrebilimi hakkında yazılmış en etkili kitaptır, öyle ki Carson bu kitabı yayımladıktan kısa bir süre sonra DDT adı verilen böcek öldürücülerin ve diğer böcek ilaçlarının ülke çapında yasaklanmasında öncü isim olmuştur.

1984 yılına geldiğinde Næss, George Sessions ile birlikte derin ekolojinin temel ilkelerini yayımlayarak, derin ekolojinin amacını yalın bir şekilde özetlemiştir. Næss ve Sessions, ekosistemdeki bazı parçaların değil, ekosistemin bir bütün olarak üstün olduğunu savunan görüşlerini şu sekiz ilkeyle açıklamışlardır:

  • Özünde Var Olan Değer

Dünyada bulunan insan ve insan dışı yaşamın refahının ve gelişmesinin kendi içinde bir değeri vardır. Bu değerler, insan olmayan dünyanın insan amaçları için kullanışlılığından bağımsızdır.

  • Çeşitlilik

Yaşam formlarının tür açısından zenginliği ve çeşitliliği bu değerlerin gerçeklik kazanmasında katkıda bulunur ve diğer yandan kendi içinde değer kazanır.

  • Yaşamsal Gereksinimler

İnsanlar, yaşamlar gereksinimlerini yerine getirmek haricinde bu zenginliği ve çeşitliliği azaltma hakkına sahip değildir.

  • Popülasyon

İnsan yaşamının ve kültürlerinin ilerlemesi, insan popülasyonunun kayda değer azalışıyla bağdaşır. İnsan olmayan yaşamın gelişmesi böyle bir azalmayı icap eder.

  • İnsan Müdahalesi

İnsandışı dünya ile insan müdahalesinin çatışmasının mevcudiyeti haddinden fazladır ve bu durum hızla kötüleşmektedir.

  • Strateji Değişikliği

Bundan dolayı stratejiler değişmelidir. Bu stratejiler temel ekonomiyi, teknolojik ve ideolojik yapıları etkiler. Sonucunda oluşan vaziyet, şimdikinden son derece farklı olacaktır.

  • Yaşam Kalitesi

İdeolojik değişiklik, giderek artan bir yaşam standartına bağlı kalmak yerine, esasen yaşam kalitesinin değerini artırır. Büyük ve çok büyük arasındaki farkın derin bir bilinçliliği olacaktır.

  • Eylemin Mecburiyeti

Yukarıda geçen maddeleri onaylayanlar, gerekli değişiklikleri yerine getirmeye çalışmakla doğrudan veya dolaylı olarak yükümlülüklere sahiptir.

Derin ekoloji, temelde yer alan değerlerimizi ve yıllardan beri süregelen, bilinçaltımıza doğrudan ya da dolaylı olarak yerleştirilmiş “insanların doğaya hakimiyet kurması gerektiği” düşüncesini yıkar ve yerine, doğa üzerinde var olan bütün canlıların içsel değerlerinin varlığını kabul eder. Bu felsefede doğada var olan her şey değerlidir, bu nedenle hepsi eşit bir yaşam hakkına sahiptir. Biyolojik çeşitliliğin azalması, çevre tahribatları, nüfusun hızla artması gibi problemler, biz farkında olmasak da dünyamızı ciddi bir şekilde etkilemektedir. İnsanın doğal yaşama verdiği zarar, daha büyük bir felaketle geri dönerek hem doğaya ve diğer yaşamlara, hem de insanın kendisine geri dönüşü olmayacak hasarlar bırakmaktadır. Derin ekoloji, doğaya bütüncül bir tutum sergilemediğimiz taktirde dünyada var olan ve giderek kötü bir hal alan bu sorunların önüne geçilmesinde yetersiz kalacağını ifade ediyor, bu yüzden bizi konumumuz hakkında yeniden sorgulatarak, doğayla ve bütünle barışık olmamızı, bu koskoca dünyanın sadece bir parçası olduğumuzu yeniden hatırlatıyor. Rachel Carson’un da dediği gibi, “Fakat insan doğanın bir parçasıdır ve insanın doğaya karşı açtığı savaşı, kaçınılmaz olarak kendine karşı savaşıdır” (akt. Quaratiello 113).


Kaynakça

Næss, Arne ve George Sessions. “The Basic Principles of Deep Ecology.” 1984. https://www.uwosh.edu/facstaff/barnhill/ES-43/pp%20outline%20Deep%20Ecology.pdf Erişim tarihi: 26 Aralık 2022.

Quaratiello, Arlene Rodda. Rachel Carson: A Biography. Greenwood Press, 2004.

“What is Deep Ecology.” Ecologistics. https://ecologistics.org/what-is-deep-ecology/ Erişim tarihi: 26 Aralık 2022.