Transhümanizmin Cezbediciliğine Direnmek

Bu çalışmada transhümanizm ve engellilik arasındaki ilişki tartışılmış ve engelliliğe yaklaşımda posthümanizmin daha kapsayıcı olanaklar sunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu doğrultuda ilk olarak engelliliğin bugüne kadar ulaştığı mesafe kısaca açıklandıktan sonra transhümanizmin amaçları açıklanmış ve engellilerin transhümanizmin neresinde olduğu üzerinde durulmuştur. Transhümanizmin hümanizm ile yerleşen “normallik” algısını pekiştirmekte olduğu ve gelecek tasavvurunu da bunun şekillendirdiği, engellilerin ötekileştirilen bir kesim olarak dışarıda kalmaya devam edeceği vurgulanmıştır. Tüm bunlar birlikte ele alındığında, engellilik çalışmalarının posthümanizmin antihiyerarşik yapısını benimsemesi halinde teknolojik gelişmelere daha özgür şekilde yaklaşabileceği ve bu gelişmeleri hayatın olağan akışı içerisinde değerlendirebilecek vizyona sahip olabileceği çıkarımında bulunulmuştur.

Üyesi olduğum Eğitimde Görme Engelliler Derneği’nde, 2014 yılında Görme Engelli Bireylerin Bağımsız Hareket Deneyimleri başlıklı bir söyleşi planlamıştık. Amacımız bağımsız yaşam becerilerini geliştirmeye çalışan gençlere bu konuda deneyimli olanların paylaşımda bulunmasını sağlamaktı. Söyleşi mekânı ayarlandı, konuşmacılar belirlendi, duyuru için ilan yayınlandı. Özellikle ilk ve orta dereceli okullarda öğrenim gören görme engelli öğrencilerin velilerine ulaşarak çocuklarıyla birlikte bu etkinliğe katılımları yönünde davette bulunduk. Ancak aynı tarihte kök hücre tedavisi yoluyla tavuk karası hastalarının ameliyat edilerek görme yetilerine kavuşabileceklerini anlatan bir seminer daha yapılacağını öğrendik. Ne var ki yeri ve konuşmacıları önceden ayarladığımız için söyleşimizi iptal edemedik ve belirlediğimiz tarihte gerçekleştirdik (2014).[i] Gelgelelim söyleşimiz beklediğimiz kadar ilgi görmedi. Davet ettiğimiz birçok kesim kök hücre tedavisi ile ilgili seminere katıldı. Sonradan düşündüm ki; aynı günde, aynı şehirde ve aynı saatte körler ve ailelerinden oluşan iki grup farklı beklentiler içerisindeydi. Bir salonda görme engelliler ve ailelerinden oluşan grup kör olarak bağımsız yaşamanın yollarına dair bilgi almak ve kendisini geliştirmek isterken, başka bir salonda daha kalabalık olan benzer kitle kendisinin veya çocuğunun kaybettiği ya da hiç sahip olmadığı görme yetisini kazanmaya dair umut arayışındaydı.

Sosyal model olarak tabir edilen engelliliğin yeti yitimleri yerine çevresel etkenlerden kaynaklandığı düşüncesi[ii] hızla yaygınlaşmasına ve bu çerçevede erişilebilirliği düzenleyen ulusal ve uluslararası yasal metinler yürürlüğe girmesine rağmen, halen gerek toplumda ve gerekse engelliler arasında yeti yitimlerinin nasıl iyileştirilebileceği üzerine beklentiler ve bilimsel çalışmalar söz konusudur. Bu, akademik literatürde tıbbi model[iii] olarak karşılık bulan yaklaşımın somut göstergeleridir. Dolayısıyla günümüzde engellilik alanı, her ne kadar birbirine zıt görünen kutupları birbirine yaklaştırmaya çabalayan çalışmalar olsa da temel insan haklarından eşit olarak yararlanabilmek için mücadele edenler ile engelliliğin tedavi edilmesi üzerine odaklananların çalışmalarına sahne olmaktadır.

World Transhumanist Association (Dünya Transhümanist Derneği) tarafından yayımlanan Transhümanist Bildirgesi (2005), insanlığın gelecekte teknoloji tarafından kökten değiştirileceğini, yaşlanmanın kaçınılmazlığı ve insanın kapasitesinin sınırlılığı dikkate alındığında insanlık durumunun yeniden tasarlanması gerektiğini, teknolojinin avantajımıza kullanılması sayesinde mevcut biyolojik sınırlarımızın ötesine geçerek zihinsel ve fiziksel kapasitelerimizi genişletebileceğimizi ifade etmektedir. Derneğin misyonunun açıklandığı sayfada transhümanizmin amacı, “iyiden daha iyi olmasını istiyoruz” şeklinde özetlenirken; yapay zeka, nanoteknoloji, nanotıp, biyoteknoloji, kök hücreler ve gen tedavisi gibi yöntemlerle hastalıkların tedavi edilebileceği ve böylece şimdiye kadar “normal” olarak ifade edilen alanların ötesine geçilebileceği savunulmaktadır.[iv] Bu bilgiler ışığında, “modern hümanizm”[v] olarak da tanımlanan transhümanizme engellilik çalışmaları alanından baktığımızda, “engelliliğe tıbbi yaklaşımın güncel hali” yakıştırmasını yapmamız yanlış olmayacaktır. Zira şimdiye kadar engelliliğin bir hastalık olarak ele alınmasıyla mükemmel insan idealine ulaşmak için teknolojiden yararlanmak birbirini destekleyen yaklaşımlardır. Her ikisinde de hedeflenen bir insan prototipi vardır ve yapılacak değişikliklerle bedeni buna uyumlu hale getirmek esastır.

Bir kişi kaybettiği görmesini geri kazanmak veya yeniden işitmeye başlamak isteyebilir. Bunun için tedavi olanaklarını araştırabilir ve mantıklı bulduğunun kendisine uygulanmasını da talep edebilir. Fakat eğer kişi hayatını bir gün yeniden eski sağlığına kavuşacağı umuduyla yaşamaya vakfediyor ve şimdiki haliyle yaşamanın alternatif yollarına karşı kayıtsız kalıyorsa, bunun üzerinde yeniden düşünmek gerekir. Tam da bu noktada, kişinin hangi gerekçeyle yeti yitiminin iyileşmesini istediği sorusu bizi karşılar. Hiç görme veya duyma yetisine sahip olmamış bir kişi neden bunun eksiğini duyar? Bu duyuların nasıl bir şey olduğunu deneyimlemek için mi, sevdiklerinin sesini duymak veya yüzünü görmek için mi, yoksa karşılaştığı erişilebilirlik sorunlarından bu yetilere sahip olduğunda kurtulacağını düşündüğü için mi? Kişi günlük yaşantısında hiçbir zorlukla karşılaşmasa, bir diğer deyişle her şey Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmede yer aldığı gibi evrensel tasarım ilkelerine uygun şekilde tasarlansa yine de bu duyuların kendisinde olmasını ister mi? Günlerini acı çekerek geçiren veya öz bakım için bir başkasının desteğini alan kişiler bu sorulara nasıl cevap verir? Peki yukarıdaki sorular sonradan yeti yitimi yaşayanları ne kadar kapsıyor? Bu kişilerin önceki yaşantılarıyla şimdikini mukayese ederek bir tercihte bulunma imkânına sahip olması onların engelliliğe bakışını nasıl etkiler? Görüldüğü üzere engellilik durumu bireyseldir. Engellilik, yalnızca “yeti yitimleri nedeniyle birtakım becerileri yerine getirememek” veya “çevresel etkenlerin yarattığı sınırlılıklar” şeklinde tanımlanamayacak kadar karmaşık bir olgudur. Dolayısıyla yeti yitiminden kurtulmak isteyen her kişi bunun için farklı bir gerekçe sunabilir. Bu defa ortaya konulan gerekçelerin ne kadarının günlük yaşamda karşılaşılan zorluklarla veya elinde olmayana duyulan merakla ilgili olduğu, ne kadarının ise içinde bulunulan toplum yapısı ve kültürel kodlardan etkilendiği sorusu ile baş başa kalırız.

Normal kelimesi marangoz terimi olmaktan çıkıp fabrikada çalışmaya elverişli olan ile olmayanı ayırmak için kullanılmaya Sanayi Devrimi ile başlasa da,[vi] toplumların farklı olana kuşkuyla bakarak onu kendisinden ayırması çok eskilere dayanır. Engelliler de geçmişten bu yana daima toplumun ötekileştirilen kesimleri arasında yer almıştır. Dolayısıyla yeti yitimi bulunan kişilerin tedavi olarak sağlıklı hale gelmek istemesinde normal statüsüne erişme isteği de yok sayılamaz. Çünkü normal bir hayat sürdüğümüzde sokakta kimse bize dönüp acıyan gözlerle bakmaz, okulda arkadaşlarımız bizimle alay etmez, hoşlandığımız kişi bizi engelimiz yüzünden reddetmez, iş yerinde niteliğimize uygun olmayan görevler bize verilmez, evimizin bulunduğu binada asansörün bulunması bizi ilgilendirmez. Bugün yeti yitimi olanların bir kısmının kör, sağır, dilsiz, topal gibi kendilerini tanımlayan kelimeleri kullanmaktan kaçınmalarının en önemli nedenlerinden biri de toplumun bu özellikteki bireylere yönelik olumsuz tutumlarıdır. Tüm bu fikirler ışığında denilebilir ki günümüzde engellilerin bir kısmı için ötekileştirilmenin panzehiri normal hale dönüşmektir.

Transhümanizm, bugünkü normalin ötesine geçerek yeni bir normal inşa etme ve insanlığı bu seviyeye yükseltme idealini taşıması yönüyle tıbbi modelin devamı niteliğindedir. Sanayi Devriminde oluşturulan normal kalıbının dışında kalanların kaderi tecrit edilmek, bakımevlerine kapatılmak ve öjeniye maruz kalmak olmuştur.[vii] Bu yüzden transhümanizmin normaline uymayanların kaderinin ne olacağına duyulan endişe temelsiz değildir. Hümanizm batılı heteroseksüel beyaz erkek insanı mükemmel olarak idealize ettiğine[viii] ve transhümanizm de hümanizmin devamı olarak sunulduğuna göre, ilkin zihinsel ve bedensel olarak kapasitesi geliştirilecekler de yine hümanizm tanımına uyanlar olacaktır. Dolayısıyla tedaviler yoluyla yeti yitiminden kurtulma vaadini kurtuluş olarak gören engellilerin bu hayalinin gerçeğe dönüşme ihtimali belirsizdir. Gerçi transhümanistlerin kullandığı anlamda posthüman olarak nitelendirebileceğimiz örnekler yok değildir. Doğuştan ampute olan ve protez bacaklara sahip olan Oscar Pistorius, Paralimpik oyunlarının yanı sıra Olimpiyat oyunlarına da katılmak için mücadele etmiş ve yoğun tartışmalara rağmen bunu 2012 yılında başarmış bir sporcudur.[ix] Renk körü olan İspanyol sanatçı Neil Harbisson, kafatasına takılan bir anten sayesinde renkleri duyarak algılayabilir hale dönüşmüştür.[x] Yirmili yaşlarının başında ALS teşhisi aldıktan sonra ilerleyen yıllarda hareket etme ve konuşma yetisini yitiren ünlü fizikçi Stephen Hawking, yazıyı sese çeviren bir bilgisayar programı aracılığıyla kendisini ifade edebilir hale gelmiştir.[xi] Ancak büyük bedeller ödenerek sahip olunacak düzenlemeler gerektiren bu imkânlardan faydalanabilenlerin sayısı çok azdır. Geride kalan büyük azınlık ise geliştirmeye dayalı yapılan bilimsel çalışmalara denek olarak katılmayı kabul ederek veya bu alanda medyada çıkan her haberden kendine bir pay çıkararak iyileşme beklentisini gerçeğe dönüştürme çabası içerisindedir. Dolayısıyla normal tanımını değiştirerek zihinsel ve bedensel yönden sınırlarını aşmış bir insan tasarımını uygulama girişimi olan transhümanizm projesi kapsamında günümüz normalinin dışında kalan engellilerin konumunun nasıl olacağı ve projenin gerçeğe dönüşmesi halinde ne kadarının yeni düzene ayak uydurabileceği gibi sorular yanıtlanmaya muhtaçtır.

Teknoloji, son yarım yüzyılda engellilerin sosyal yaşama katılımını ve bilgiye erişim yöntemlerini kökten değiştiren yazılım ve donanımları kullanıma sunmuştur. Görme engelli bir kişi ekran okuyucu adı verilen yazılım sayesinde bilgisayar ve mobil cihazları kullanabilmekte, gelişme aşamasında olsa da yazıyı işaret diline dönüştüren uygulamaların yaygınlaşmasıyla işitme engellilerin iletişim kurma alternatifleri artmakta, akülü arabalar sayesinde bedensel engellilerin istedikleri yere ulaşmaları daha kolay hale gelmektedir. Şüphesiz bu durum engellilerin eğitim, istihdam, sosyal yaşam gibi alanlarda var olabilmesini sağlayan ve yeti yitimlerinin yarattığı sınırları azaltarak ya da ortadan kaldırarak geçmişte yapabilmeleri imkânsız görülen birçok konuda başarılı olabilmelerine zemin hazırlayan düzenlemelerdir. Bu gelişmeler engellilerin temel hak ve özgürlüklerden herkesle birlikte eşit olarak yararlanma mücadelesine girişmeleri için de cesaret verici olmuştur. Hal böyleyken teknolojinin karşısında olmak veya sunacağı yeni olanakları reddetmek söz konusu olmadığı gibi çağın gerçekleriyle de bağdaşmaz. Elbette ki engelliler teknolojide yaşanan yeni gelişmeleri takip ederek bunlardan yararlanmayı sürdürecek. Günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen sağlık sorunlarının giderilebilmesi için tıp alanındaki gelişmelerden faydalanacak. Hatta çeşitli tedaviler neticesinde yitirdikleri duyularını da kullananlar olacak. Endişem, zihinsel ve bedensel sınırların ötesine geçme projesinin gelişme safhasında engellilerin bir basamak olarak kullanılması ihtimalinin yaratacağı sonuçlarla ilgilidir. Toplumun normal olarak belirlediği kalıpların dışında kalan bir kesime bundan kurtulma umudu olarak kaybettikleri duyularını yeniden kazanabilecekleri vaadini sunmak, kabul etmek gerekir ki ziyadesiyle cezbedicidir. Ancak bu projeyi gerçekleştirme çabasında olanların hangi insanı geliştirmeye layık görecekleri sorusunun yanıtı net değildir. Bu yüzden yeni yeni bir özne olarak konumlanan engelli hareketinin transhümanizmin cezbediciliğine kapılması onu eski günlerine, yani bir nesne konumuna dönüştürebilir. İşte tam da bu aşamada teknolojiyi hayatımızı kolaylaştıran bir yoldaş olarak gören ve üstün hiyerarşisine karşı çıkarak insanı canlı ve cansız bütün varlıklarla aynı düzlemde gören posthümanizme[xii] daha yakından bakabiliriz.

Posthümanizm, ötekileştirilen bütün kesimlerin mücadelelerini ortak bir zeminde yapabilmelerine olanak sağlayan, teknolojinin özgürleştirici yönünün farkında olarak gelişmeleri yakından takip eden ve bundan herkesin adil biçimde yararlanabilmelerini savunan, hümanizm karşıtı bir yaklaşımdır. Posthümanizm, üstünlük veya mükemmellik arayışı içerisinde olmadığından, evrendeki bütün canlı ve cansız varlıkları mevcut haliyle kapsayan bir akımdır. Dolayısıyla kökleri Antik Yunan’a kadar giden hiyerarşik tasnifler posthümanizmin ilgi alanına girmez. Bu ise posthüman engellilik çalışmalarının teknolojik gelişmelere olan bakışını belirler. Buna göre engelliler hiç bir dış etkene ve toplum baskısına maruz kalmaksızın teknolojiden günlük yaşamlarını kolaylaştırmak için yararlanabilir veya yeti yitimlerinin giderilmesi için gerekli tedavileri olmayı tercih edebilir. Ancak hümanizmin bir çıktısı olan normalin ve transhümanizmin kapasitesini aşmış yeni normal anlayışının karşısında olarak bu ideallerin gerçekleşmesine aracılık etmeyi, bir diğer deyişle çoğunluğun belirlediği normların dışında kalma kaygısıyla ona yaklaşmak uğruna bedeni dönüştürmeyi reddeder. İşte bu yüzden posthümanizm, bedenimizle ilgili kendi kararlarımızı alabilme cesaretini aşılayan derinlikli bir vizyona sahiptir. Bu vizyonu tanımak engelliliğe yaklaşımda yeni bir bakış açısı olarak posthümanizmi keşfetmemizi kolaylaştıracak ve daha kapsayıcı bir mücadele yürütmemizin zeminini oluşturacaktır. 


[i] Görme Engelli Bireylerin Bağımsız Hareket Deneyimleri Söyleşimizi Gerçekleştirdik. (2014, 12 25). 01 05, 2022 tarihinde Eğitimde Görme Engelliler Derneği: https://www.eged.org/node/165 adresinden alındı

[ii] Shakespeare, T. (2011). Sakatlık sosyal modeli. D. Bezmez, S. Yardımcı, & Y. Şentürk içinde, Sakatlık Çalışmaları Sosyal Bilimlerden Bakmak (F. B. Aydar, Çev., s. 51-63). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

[iii] Prilleltensky, I. (2012). Eleştirel psikoloji ve engelli çalışmaları: anaakımı eleştirmek, eleştiriyi eleştirmek. D. Fox, I. Prilleltensky, & S. Austin içinde, Eleştirel Psikoloji (s. 329-349).

[iv] Humanity+. (tarih yok). Mission. 01 19, 2022 tarihinde https://www.humanityplus.org/about adresinden alındı

[v] World Transhumanist Association. (2005). The Transhumanist Declaration. 01 16, 2022 tarihinde https://itp.uni-frankfurt.de/~gros/Mind2010/transhumanDeclaration.pdf adresinden alındı

[vi] Braddock, D. L., & Parish, S. L. (2011). Sakatlığın kurumsal tarihi. D. Bezmez, S. Yardımcı, & Y. Şentürk (Dü) içinde, Sakatlık Çalışmaları Sosyal Bilimlerden Bakmak (F. B. Aydar, Çev., s. 101-186). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

[vii] Sağıroğlu, N. A. (2020). Öjeni ve Sağlam Bedenlilik. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi(30), 115-133.

[viii] Davies, T. (2010). Hümanizm. (E. Bozkırlı, Çev.) Sitare Yayınları.

[ix] Harrasser, K. (2017). Superhumans-parahumans: disability and hightech in competitive sports. A. Waldschmidt, H. Berressem, & M. Ingwer (Dü) içinde, Culture – theory – disability: Encounters between disability studies and cultural studies (s. 171-200). Bielefeld: Transkript Verlag.

[x] Else, L. (2012). Cyborg makes art using seventh sense. New Scientist(2877). 11 24, 2021 tarihinde https://www.newscientist.com/article/mg21528771-500-cyborg-makes-art-using-seventh-sense/ adresinden alındı

[xi] Weiss, T. C. (2010). Stephen Hawking – a journey through life. 01 18, 2022 tarihinde Disabled world: https://www.disabled-world.com/editorials/stephen-hawking.php adresinden alındı

[xii] Ağın, B. (2020). Posthümanizm kavram, kuram, bilim-kurgu. Ankara: Siyasal Kitabevi.