Dünyaya Düşen Adam ve Dünya Dışı Varlık Olarak İnsan

Bu yazıda Dünyaya Düşen Adam kitabı[1] ve kitaptan aynı isimle uyarlanmış 1976 tarihli film üzerinden insanın, tüm varlıklar içerisinde kendisine bahşettiği ayrıcalıklı konum ve kendisi dışındaki varlıklara uyguladığı muamele işlenecektir.

Thomas Jerome Newton, gezegeni Anthea’daki temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayan kaynakların—su başta olmak üzere—tükenmesi üzerine Dünya’ya gelmiş, burada dünya dışı bir varlık olarak ve sahip olduğu üstün teknoloji becerilerini kullanarak bir servet kazanmış bir insansıdır. Bu durum,dünyamızda hâlihazırda bulunan ‘Amerikan Rüyası’ idealine bir örnek oluşturur.

Newton her ne kadar amacına ulaşmış olsa da yükselişi, kapitalist kültür tarafından asimile edilmesi ile sonlanır. Newton bu durumu, “hayvanlar arasında çok uzun süre kalan insan, olması gerekenden daha fazla hayvanlaşmasın sakın? Hayır, bir kere bu benzeşim hem yanlış hem de dürüst değil” şeklinde inkâr eder. Newton’a göre o, insanlarla heceli bir dil, ortalama bir akıl yürütme yeteneği, önsezi yetisi, acıma, saygı ve yanlış bir biçimde aşk gibi ortak paydalara sahiptir. Ancak Newton, zaman geçtikçe, maruz kaldığı kültür endüstrisinin ve kapitalizmin etkisiyle, hızla gelişen ve değişen dünyada tüketim toplumunun bir parçası olmaya, dolayısıyla da alkol ve para kazanma hırsı gibi bağımlılıklar geliştirmeye başlar. Böylelikle, kapitalizmin, göbeğinden bağlı olduğu Batı emperyalizmi etkisiyle somutlaşmasının bir örneği kitapta sunulmuş olur.[2]

Newton sahip olduğu üst düzey teknoloji bilgileri sayesinde bir milyoner olmuştur, fakat yine de bağımlılıklarının ve gittikçe daha çok insanlaşmaya başladığının farkındadır. Beraber iş yaptıkları kişilerden biri olan Dr. Bryce’a, Anthealıların dünyaya gelmelerini, böylelikle belki insanların kendilerini yok etmelerini önleyebileceklerini söyler.[3] Bryce, kendi türünden olmayan canlıların dünyayı yönetmesi fikrine karşı, iktidarını paylaşmak istemeyecek her egemen gibi, düşmanca bir tutum sergiler. Oysa karşı olduğunu dile getirdiği argümanlar bizzat dünya devletlerinin halkları yönetmek için uyguladıklarından farksızdır. Bu durum, Bios/Zoë [4] kavramlarıyla ifade edilebilir. Zoë kavramı, Yunanca’da “Yaşam” anlamına gelirken, doğal habitat ve yaşam döngüsü şeklinde de tanımlanabilir. Öte yandan Bios, yaşamı şekillendirme otoritesine sahip bir başka yaşam formudur. Bu bağlamda, doğal olanın pasif konumda olduğu şeklinde algılanışı, Newton aracılığıyla, Bios ve Zoë kavramları ayrımında, Zoë’ye karşılık gelmektedir. Bios kavramı içinse, Newton’un kimliğini açığa çıkarmaya ve onun kontrol altında tutulmasına yönelik sistematik, politik ve kültürel baskının temsili olarak, Bryce, hükümet ve FBI ajanları örnek verilebilir.

Bu temsile verilebilecek bir başka örnek ise, Newton’un fiziksel görünüşüdür. Epey narin, hatta feminen bir yapıda olması nedeniyle kendisinin Zoë’yi temsil ettiğini söylemek pek de yanlış sayılmaz. Sürekli fiziksel yapısının narinliğine atıfta bulunulmasının yanında, kendisinin insanlardan kimliğini açığa çıkarmaya yönelik çeşitli şiddetler görmesi, insanın kendisinden güçsüz olana karşı ne kadar acımasız olabileceğine dair bir kanıt teşkil eder. Ayrıca Newton’un görünüşü, insan kılığında olmasına rağmen insanlardan farklıdır. Kedilerinkini andıran dikey gözbebekleri vardır, tırnakları ve meme uçları yoktur, ten rengi ve saçı ise beyazdır. Bu farklılıklarını kamufle edebilmek içinse, insana benzer şekilde kılık değiştirmektedir. Bu durum, insanın kendinden farklı olanı dışlamaya meyilli oluşundan ötürü ortaya çıkmaktadır ve Bios kavramına ait olup, batılı, erkek, beyaz ve hem mental hem fiziksel olarak sağlıklı bir biçimde tasvir edilen Vitruvius Adamı’nın[5] yarattığı farklılıklara bir örnek teşkil eder. Bu özelliklere sahip olmayan herhangi bir varlık dışlanmaya maruz kalmaktadır. Verilen örnekte bu kişi Newton’dur. Fakat bilinmektedir ki, bu muamele, verilen özelliklere uymayan herkes ve her şeye uygulanmasının yanı sıra, ayrıştırma yelpazesi birçok diğer varlıklar gibi kadınları da kapsamaktadır. Newton’un kırılgan görünüşünün, feminenlikle sürekli özdeşleştirilmesi ise bu duruma verilebilecek bir başka örnektir.

Değinilmesi gereken diğer bir mesele ise, Newton’un insanlar arasında kabul görebilmek adına, bu her ne kadar bir noktada kendi benliğinin yitimi anlamına gelse de kılık değiştirme zorunluluğunun oluşudur. Böylelikle Newton, birtakım insani karakteristiklerin yanı sıra, fiziksel özellikleri de benimsemiştir. Bundan dolayı kendisinin bir insansı olduğu da söylenebilir. İnsanlar arasında kabul görülebilmesi için beden bütünlüğünü değiştirmek zorunda kalması ise, ötekinin maruz bırakıldığı ayrımı gözler önüne serer ve bu değişimi fiziksel olduğu müddetçe kabul görülebilir kılar, çünkü Newton her ne kadar insani fiziksel karakteristiklere sahip olsa da davranışları görünümden daha az dikkat çekmektedir. Bu durum da etkileşim içinde olduğu insanlar arasında dile getirilemeyen bir kaygı yaratır. Bir diğer neden ise finansaldır. Newton çok zengindir ve bu nedenle, birlikte çalıştığı hemen hemen kimse onun kendilerine, dolaylı yoldan da olsa, sağladığı imkânlardan mahrum kalmak istemez. Yalnızca Bryce, ara sıra onun uzaylı olduğuna dair şüphelerini üstü kapalı bir biçimde dile getirmektedir. İnsanlar ve Newton’un bu çıkar ilişkisi, bir gün Newton FBI tarafından yakalandıktan sonra çeşitli işkencelere maruz kalıp sorgulanana kadar devam eder. Newton dünyaya gelme gerekçelerini başta reddetse de fiziksel görünüşünün ortaya çıkışı tüm sırrını ele verir.

Newton, insanlarınkinden teknolojik açıdan oldukça ileride bir medeniyetten gelmektedir ve planı düzgün işlerse gezegeni Anthea’yı kurtarabilecektir. Fakat gittikçe insani karakteristik özelliklerini benimseyişi, bu süreci gittikçe yavaşlatır ve en sonunda da tamamen bu nedene bağlı olmasını engeller. Öte yandan, kitapta ele alınan örnek, geleneksel uzaylı tasvirinden, özellikle fiziksel görünüşü bağlamında çok farklıdır.  Kendisinin bir erkek olup, kırılgan ve feminen bir biçimde betimlenmesine ek olarak, birçok uyuşturucuya ve üzerinde yapılan acı verici deneylere maruz kalmasının, x-ray ışınlarını tespit eden bir cihazın, beyninin görülebilmesi adına kullanılmak için ısrar edilmesinin ve her ne kadar bunun ona zarar vereceğini söylese de, insanlar tarafından dinlenmemesinin sonucunda cihazın kullanılarak görme yetisini kaybetmesi,[6]  ekofeminizm perspektifinden okunmaya uygundur.

Filmde geçen bir sahnede, Newton’un insanlaşmaya başlamasının ve kapitalizm etkisine fazla kapılmasıyla, kontrolü kaybedişinin somut belirtilerini görürüz. Newton, bir sürü televizyon ekranının karşısına geçmiş, çeşitli kanallar izlemektedir. Gözlerinin önünde hızla değişen renkli karelere kendisini öylesine kaptırmıştır ki, Betty-Jo’nun (filmdeki adıyla Mary-Lou) bağırışlarına aldırış dahi etmez. İlerleyen sahnelerde ise “Kafamın içinden çıkın!” diyerek haykırdığına tanık oluruz. 

Kitabın sonunda Newton’u görme yetisini kaybetmiş bir halde ağlarken buluruz. Hâlâ çok zengindir ve Bryce ile birlikte yaşamakta olan Betty-Jo’ya yüklü bir miktarda para verir. Kitap, kapitalizm ve sistemin insanı yozlaştırmaya iten elementlerin varlığını, dünya üzerinde insanlardan pek de gözle görülür bir farkı olmayan Newton üzerinden açığa çıkarmaktadır. Bu elementler bir takım insani özellikler olmakla beraber, çoğunlukla kapitalizmi besleyen güç ve para hırsıdır. Öyle ki bu hırslara Newton bile bir ölçüde kurban olmuştur. Ancak, insanlar ve Newton’un beslediği hırslar arasında büyük bir fark vardır ki o da Newton’un para kazanma yönündeki hırsının sebebinin gezegeni Anthea’daki kaynakların tükenmiş olmasıdır.

Dünyadaki insanların ise geçerli bir sebebi olmaksızın, egonun da yönlendirmesiyle zengin olma fantezileri kurduğu bilinmektedir ve birçoğunun bu uğurda yapamayacağı şey yoktur. Kitapta ise Newton, insanların bu hırslarının bedelini şüphesiz ki en büyük biçimde ödemiş bir karakterdir. Newton Zoë’nin temsili, insanlar ise Bios’un temsili olarak okunduğunda, Zoë’nin perspektifinden esas insanlar, dünya üzerindeki acımasız uzaylılar[7] konumuna yerleşmektedir. Diğer bir yandan, aslında her ne kadar özellikle fiziksel farklılıklar belirtilse de, insanlar ve Anthealılar arasında bir o kadar da benzerlik vardır. Bu benzerlik, dünya üzerinde ve Anthea’da var olan demokrasi, dolayısıyla yönetim biçimleri bağlamında karşılaştırılabilir. Diğer bir benzerlik ise iki canlı formunun da yaşamlarını sürdürebilmek için su ve benzeri temel kaynaklara ihtiyaç duymalarıdır.

Bu nedenle Newton, yalnızca dünyada bir yabancı olmasının ve insanlar tarafından dışlanıp planını uygulayamaması ihtimaline karşı benliğini yitirme pahasına kılık değiştirmesinin yanı sıra, hükümetle de karşı karşıya gelmiştir. Hükümetin yürüttüğü politikanın ve yönetim biçiminin (kapitalizm) de sadece bir takım, Bios’a ait insanların lehine olduğu bu şekilde gözlemlenebilir.

Eyleyicilik hakkı yalnızca Bios’a ait kesime tanınmıştır. Fakat çevreci beşerî bilimler ve posthümanizm alanları kapsamında bilinmektedir ki, eyleyicilik cansız maddeler dâhil tüm var olanların bir özelliğidir. Ayrıca, uzaydan geldiği anlaşılınca, Newton’un uzay gemisi yapımında yürüttüğü çalışmaya da kullanım amacını öğrenmeye yeltenmeksizin hükümet el koymaktadır. Bu noktada hükümetin, dolayısıyla insanların, türü fark etmeden ve amaçlarını öğrenmeye bile kalkışmadan, bir canlıyı en nihai haklarından biri olan ifade özgürlüğünden mahrum bırakmaktadır. Bu farklı olana dair korku, siyasi, ekonomik veya sosyolojik sebeplerden ötürü ortaya çıkabilir.

Kitap, dünyaya gelmiş bir uzaylının perspektifinden, insanları uzaylı konumuna koymakla beraber, insan merkezciliğin ve insan türünün içerisinde bile hâlihazırda var olan ayrımcılığın ve ayrıcalıkların, diğer canlılar ve çevre üzerindeki negatif etkisini gözler önüne seriyor. Bu durum; dünya üzerinde yapılmış ve yapımı devam eden birçok nükleer santral ve çevre için büyük tehdit oluşturan, birtakım enerji kaynaklarının kullanımı sonucu ortaya çıkan zararlı gazlar varken, yalnızca kısıtlı kişiler tarafından ve hayati amaçlar uğruna kullanılabilen bir uzay gemisine uygulanan kısıtlama ve ambargonun, insan-merkezci bir perspektifin sonucu olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Ancak, şunu belirtmekte fayda vardır ki; uzay gemisinin yakıtı, yapımı için harcanan miktar ve yapımında kullanılan materyaller konusunda verilen bilgi yok denecek kadar az olduğundan, dünya üzerinde üretilecek olan bir araç için kullanılacak materyal, harcanacak miktar ve kaynakların ne miktarda kullanılarak üretilebileceği, dolayısıyla hangisinin daha çevre dostu olduğu karşılaştırmasının kanıtlanabilirliği azalır. Yine de belirtmekte fayda var ki, bu aracın yapımı hükümetin lehine olacağından, hükümetin potansiyel tutumu ise kapitalizm vasıtasıyla kendi çıkarlarına yönelik olduğu için tartışmalıdır. Ayrıca, bu güç dinamiklerinin karşılaştırılmasının belirsizliği, dünya dışı varlıklar için de geçerlidir. Dünyada insan merkezci bir sistemin hüküm sürmesi, başka gezegenlerde yaşayan canlıların da benzer bir sistemi olmadığı anlamına gelmez. Fakat, Newton’dan ve gezegeni Anthea’dan anlaşıldığı kadarıyla, böyle bir durum söz konusu değildir. Yine de bu belirsizlik durumu, insan-merkezcilik fikrini ve algısını haklı çıkarmaz.

Dünyaya Düşen Adam tarzı bilimkurgular, bu tür ayrımcılıkların dünya üzerinde var olduğunu ve bunların diğer varlıklar, yaşam türleri ve çevre için dolaylı yoldan ya da doğrudan ciddi derecede tehlike yarattığını göstermektedir. Öte yandan, bu ayrımcılık durumuna gösterilebilecek bir diğer örnek de politiktir. Newton’un maruz kaldığı ayrımcılığa ve adaptasyon problemlerine ek olarak karşı karşıya olduğu bir de bir hükümet problemi olduğu önceden belirtilmişti. Newton, döneminin yönetim biçimi yerine demokrasi gelirse pozisyonunu terk etmek zorunda kalacak olan bir FBI görevlisi tarafından sorguya çekilmiş ve işkenceye uğramıştır. Demokrasi veya benzeri bir sistemle yönetilmekte olan Anthea’nın, politik açıdan dünyanın sisteminden daha gelişmiş olduğu söylenebilir. Ayrıca, yalnızca politik açıdan değil, teknoloji açısından da Anthea’nın daha gelişmiş olduğu bilinmektedir. Newton ise zaten dünyaya, gezegenindeki kaynakların tükenmeye yakın oluşu yüzünden gelmiş ve dünyadaki kaynaklardan yararlanma karşılığında da Anthea’nın teknolojilerini kullanarak dünyada kendisine ve çalıştığı şirkete bir servet kazandırmıştır.  Bu servet ise, dünyada sistemin çarklarını döndürmeye yeterken, maalesef Newton’ın, Anthea’da kaynakların yenilenmesini sağlayacak planı için kullanılamamıştır.

Kapitalizm, Bios‘a ait sayılan insanın lehinde ve onun ayrıcalıklı konumunu pekiştirmenin yanında kitleleri manipüle etmek için de iyi bir aracıdır. Filmin bir sahnesinde bu durum, Newton tarafından şu şekilde dile getiriliyor: “Televizyon hakkındaki garip şey, her şeyi söylemiyor. Yeryüzündeki hayat hakkında her şeyi gösteriyor. Belki de bu, televizyonun doğasında vardır; yalnızca dalgalar ve boşluk.” Bu replikten de anlaşılacağı üzere, televizyon tarafından hazır ve hızlı bilgi sunulan, hızlı ve renkli dalgaların yayınlandığı ekrana kitlenen insanın beyninin yıkanması ve sorgulama yetilerinin körelmesi çok doğaldır. Yalnızca yüzeysel bilgi ve bolca hızla değişen görseller içeren televizyonu tek bilgi kaynağı olarak kullanan kitleyi hükümetlerin manipüle ve kontrol ederek kapitalizmi beslemeleri oldukça kolaydır. Filmde, Newton’un ekranlara kilitlendiği sahneden de anlaşılabileceği gibi, bu manipülasyon gücü, Anthea gibi teknolojik bakımdan dünyalılardan çok daha gelişmiş bir ülkeden gelen bir uzaylıyı bile etkileyebilecek bir boyuttadır.

Dünyaya Düşen Adam ise, insanların alması gereken bu tarz önlemlerin altını çizen çok faydalı bir örnektir. Her ne kadar apokaliptik bir senaryo söz konusu olmasa da bir gün Anthealıların yerinde olabileceğimiz ihtimalini okuyucuya birçok gerekçelendirmeyle yansıtmaktadır. Edebiyat, bilim, başka platformlar veya sanat dallarıyla insanlara uyarı niteliğinde sunulmuş eserlerden ders çıkarmak ve bu doğrultuda hareket etmek yine insanların elindedir.



Kaynakça ve Dipnotlar


[1] Tevis, Walter. (1963). Dünyaya Düşen Adam. Everest Yayınları.

[2] Bu yorumun detaylı bir açımlaması için bkz.: Posthumanism & Capitalism by Prof. Rosi Braidotti: A Commentary.

[3] Tevis, s. 156.

[4] Hansen, S. K. (2010). Zoe, bios and the language of biopower (Doktora tezi). Vanderbilt Üniversitesi.

[5] Tevis, s. 200-03.

[6] Burada dönüp Braidotti’nin şu sözlerine bakılabilir: “Vitruvius Adamı, Kolomb öncesi İtalya’da siyasi ve ekonomik gücü meşrulaştırmak için sanatçıların elit himayesi altında üretilmiştir.” Critical Realist, 2017, ‘’Posthumanism & Capitalism by. Prof. Dr Rosi Braidotti: A Commentary’’ – Medium.com

[7] “Alien” sözcüğü “Yabancı” anlamı da taşımaktadır.