Rosi Braidotti ve İnsan Sonrası Bağlamında Öznellik – 4

Bu yazı, yazarın Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü öğrencisi Faruk Karaca’nın, Sibel Yardımcı danışmanlığında bitirme tezi olarak tamamladığı çalışmanın kısaltılmış ve PENTACLE için editoryal düzenlemelerden geçmiş dördüncü bölümüdür.

Sonuç (mu?)

Şu ana kadar bir akış yaratmaya çalıştıysam da bu akışın çeşitli yerlere savrulan bir akış olduğunun da farkındayım. Bu aşamaya geldiğimizde elimizde Spinoza’nın varlık anlayışı, Haraway’in akrabalıkla, Butler’ın kırılganlıkla ve nihayetinde Braidotti’nin öznellikle ve İnsan-Sonrası’yla ilgili fikirleri var. Bunlar birbirinden farklı hareket noktalarına sahip, ortak konulara da bakışları oldukça farklı fikirler. Ortada bir hengâme var!

1. İnsan-Sonrası, Yeniden

Bu hengâme, bir noktada sağlamak istediğim de bir şeydi. Çünkü Braidotti’nin dile getirdiği zorluğa dair bir çözüm yolu sunmamam gerektiğini de tez süresince öğrendim: “Demek ki zorluk, o üniter, hümanist, Avrupamerkezci, erilci özneyi referans almaksızın bilginin ve gücün öznesinin nasıl yeniden tanımlanabileceğiyle alakalıdır” (Braidotti, 2021, s. 63). Bir başka deyişle İnsan-Sonrası, nihai bir nokta değildir, oluş halinde bir süreçtir. Bu doğrultuda “insanın” ortadan kalkışı bu sürecin bir parçası, resimde bir noktadır. Burada Hümanizmi eleştirip onun bakış açısına saplanmamak önemlidir. Hümanizm, ortaya bir insan tanımı koyan bir bakış açısıdır. Dolayısıyla insan-sonrasına da böyle yaklaşmamak önemlidir. İnsan-Sonrasının dile getirdiği oluşun içerisinde birçok farklı yol da mevcuttur. İnsan-sonrası bir ağaç değil, rizomdur. Her yerinden birçok farklı uzuv çıkar ve bunların her birinin de kendi doğrultusu vardır. “Ancak ‘biz’ bir ve aynı olmadığımız için, oluş modelleri zorunlu olarak değişecektir” (Braidotti, 2021, s. 99). İnsan sonrası, bütün bu bağlam dahilinde, bir hedeften ziyade bize şu anki dünyayı ve Dünya’yı sorgulatan bir sorudur. Her şeyin çözümünü kendinde barındıran bir felsefe, ideoloji değildir. Farklılığı, çeşitliliği savunur ve tekilliklere vurgu yapar. İnsan-sonrası dahilinde düşünme eylemi kendimizin -buna kendi türümüz, kendi cinsel kimliğimiz, vb. dahildir- dışına çıkmaya, “benim” dışımdakileri keşfetmeye dair bir eylemdir. Başka yaşamları anlamaya yönelik bir çabadır, “… kolektif olarak toplumsal umut ufukları yaratma pratiğidir” (Braidotti, 2021, s. 200).

İnsan-sonrasının amacı yeni ve alternatif bir etik, daha temelde bakışı değiştiren yeni bir manzara ortaya koymaktır. Bu ise var olan değerlere yeni bir bakışı sağlamayı amaç edinmektedir. Böylece de mevcut olan normların kudretini, uygulanışını kesintiye uğratacak ve yeni bir akış sağlayacaktır. Bu akışın ne olduğuna dair ise kesin kurallar koymaz, yolları gösterir fakat yeni yolları da tıkamaz, aksine teşvik eder.

Buna bir örnek ise günümüzde oldukça yaygın olan tükenmişliktir. Bu, kişilerin arkadaşlarından, ailesinden, çevresinden, işinden, hayatından keyif almama halini belirtir. Kişi, tükenmişliğe kapıldığında herhangi bir şey yapmak istemez, bulunduğu koşullar dahilinde zorunluluk harici eyleme geçmesi oldukça zordur. Günümüzde bu durumda olan insanlara sakinleştirici gibi ilaçlar verilmekte ve bu durum bir bozukluk olarak ele alınmaktadır. Fakat Braidotti ise tükenmişliğe farklı bakmaktadır. Ona göre tükenmişlik, bir bozukluk dahi değildir. Tükenmişlik, kişinin içinde bulunduğu koşullar dışında yeni ve farklı eylemlere geçmesini sağlayacak olan fakat sadece henüz nesnesiz olan bir durumdur (Braidotti, 2021, s. 229). Kişinin tükenmişlik halinde bile bir akışı vardır ve bu akış gün geçtikçe başka biri olma, farklı eylemlerde bulunmaya doğru yönelmektedir. Dolayısıyla Braidotti’ye göre tükenmişlik, yeni kapıları açmayı sağlayacak bir anahtardır.

2. Bu Kadar İsimle Ne Yapmaya Çalıştığım

Peki o halde tezin konusuna geri dönersek ‘öznellik’ şu anda ne ifade etmektedir? Spinoza’dan hareketle yatay ve hiyerarşik olmayan bir varlık düzlemini ortaya koydum. Bu düzleme göre insanlar, hayvanlar gibi canlılar ve cansızların tümünün eşit önemde ve birbirinden etkilenmeye açık olduğunu dile getirdim. Bu, aslında öznelliğin üzerine inşa edileceği bir zemindi. Fakat bu zemindeki ilişkilenmelerin detayları başka bir soruydu.

Bu ilişkilenmeleri Butler’dan aldığım kırılganlık teması çerçevesinde şekillendirmeye çalıştım. Butler, kendi düşüncelerini insanlar-arası bir zeminde tutuyordu. Ben ise bu kapıyı olabildiğince açarak tüm varlık alemine yaymayı denedim. Böylece sadece insanların kırılganlıkları gündemde olmayacak, hayvanlarla, bitkilerle, eşyalarla, robotlarla da bu bakış açısıyla etkileşime geçecektik. Tabii ki Butler’ın vurguladığı kırılganlığın herkese eşit derecede dağılmadığı da önemli bir nokta. “Hepimiz kırılganız” demek, kapitalist ve patriyarkal şiddetin hedefi haline gelebilen her bir dezavantajlı kesimin ayrı ayrı kırılganlığa daha açık olduğu gerçeğini gizlemeye hizmet eden bir cümledir. Bu nedenle, Haraway’in ortaklık fikriyle de bu kırılganlığın karşısında nasıl ortaklık kurulabileceğini dile getirmeyi denedim. Kırılganlığa farklı derecelerde açık olan kesimlerin, ortak bir kırılganlık noktasından harekete geçtiğini ifade ettim.

Haraway’den almak istediğim bir diğer nokta ise “insanın” sanıldığından çok daha soyut bir tanımlanmaya sahip olduğudur. Öyle bir tanımlanma ki “insan bedeni” denmesi çoğu kimse için normalken Haraway şu soruyu soruyor: “Bedenlerimiz neden derilerimizle sınırlanmak ya da en iyi ihtimalle derinin altında kalanları kapsamak zorunda olsun?” (Haraway, 2010, s. 86). Bu sorudan hareketle akla gelen birkaç soruyu da dile getireyim: Sözgelimi gözlük takan birinin bedeni gözlüğü dışlar mı? Veya bacakları olmayan fakat protez takan biri için protez, bedeni dışında bir şey midir yoksa bedenine dahil midir? Bu örnekler dışarıya dairdir fakat içimizde de durum farklı mıdır? 2016 yılında yapılan bir araştırmaya göre vücudumuzda insan hücrelerinin sayısı kadar bakteri bulunduğu söyleniyor. Yaşamımızı bu bakterilerle birlikte sürdürdüğümüze göre bedenimizin dahi sadece bize, yani insana ait olmadığı söylenebilir. En temelde dahi biz, insanlar olarak tanımadığımız ötekilerle birlikte bir ağ içinde yaşıyoruz aslında, sadece bunu görmüyoruz/görmezden geliyoruz. Dolayısıyla Haraway, bedeni de genişleten bir bakış açısı ortaya koyuyor.

Bununla da kalmıyor, ‘kthulusen’ kavramıyla yaşadığımız dönemi birbiriyle çeşitli şekillerde ilişki halinde olan varlıkları belirtmek üzere isimlendiriyor.[1] Fakat buradaki önemli nokta bunu canlı/cansız bir sınıflandırmaya da sokmaması. Kendi benzetmelerini kullanacak olursam “… benim bir kuzenim varsa, kuzenim de bana sahip olur. Bir halkın dağı varsa, dağın da halkı vardır. Benim bir kentim varsa, kentim de bana sahiptir” (Haraway, 2021). Buradaki fikir Dünya üzerinde yer kaplayan her şeyin birbiriyle dolanıklılığının ifadesidir ve bu noktada insan/insan-olmayan, canlı/cansız tüm ayırıcı sıfatlardan kurtulunmasıdır.

Braidotti bu kadar radikal bir noktaya varıyor mu, açıkçası emin değilim. Bana kalırsa öznellik konusunda ayrılıyorlar. Haraway öznellikle direkt olarak ilgilenmeden ağ oluşturan bir fikri dile getirirken Braidotti göçebe özneler fikriyle öznelliğin niteliğini değiştirmeyi dile getiriyor. Ayrıca çok açık şekilde göçebe özneler inşa edilmeden değişimin gerçekleşeceğine de inanmadığını söylüyor: “Irigaray ve Deleuze gibi ben de moleküler, göçebe ve çoklu arzulayan özne biçimleri inşa edilmeden toplumsal değişimin gerçekleşebileceğine inanmıyorum. Öncelikle deney, araştırma ve geçişe, göçebe-oluşa açık alanlar bırakarak işe koyulmalı. Bu öyle kolaycı bir çoğulculuk çağrısı değil, tutkulu bir şekilde karmaşıklıklara saygı gösterme ve içinde boğulmadan karmaşıklığı yansıtacak eylem biçimleri bulma ihtiyacını tanıma davetidir” (Braidotti, 2017, s. 225). Bu alıntıdan çıkarılması gereken bir diğer sonuç ise göçebe özneler fikrinin ve Braidotti’nin İnsan-Sonrası anlayışının hayalperest olmaktan çok önündeki zorlukları anlayan, bilen fakat buna rağmen yeni umut ufukları yaratmaya çalışmaktan da geri durmayan bir anlayışı benimsediğidir. Benim Braidotti’den etkilendiğim ve ona katıldığım nokta da bu uğraşı durdurmaması, umutsuzluğu kabul etmemesidir. Göçebe öznellik fikriyle yapmaya çalıştığım şey de Haraway’in dile getirdiği ortaklığı daha olanaklı hale getirmek aslında. Sürekli oluş halinde olunan bir ortamda geçilen yolların çeşitliliğinin kişiyi etkileyeceğine ve buradan hareketle diğer yollara da saygı duyacağına inanıyorum. Bu, geçmişe yönelik bir bilmişlik (“Biz o yollardan geçtik.”) değil, deneyimle elde ettiği çeşitliliğin kişiyi diğer yaşamlara da saygı duymaya itmesidir (“Hayatımda ne kadar çeşitli şeyler yaşadım, hissettim. Demek ki yaşam, benim şu andaki fikirlerimden, hayat tarzımdan daha fazla farklılığı barındırıyor.”).

Başlığın başındaki soruya geri dönersem: Öznellik, sabit olmayan, farklı pozisyonlar arasında geçiş halinde, çevresiyle sürekli etkileşim içerisinde ve nihai noktası olmayan bir kavramdır. Ne olmadığını söylüyorum çünkü ne olduğunu söylemek onu dondurmak, bir noktada sabitlemek olacaktır. Tekrar aynı örneğe dönecek olursam, öznellik bir ağaç değildir. Kökü olan, bu kökten yukarı uzanan bir gövdeye ve bu gövdeye tutunan dallara sahip değildir. Öznellik, rizomdur: her tarafından saçaklanan bir yapıdır. Bundan dolayı da geriye dönük olarak takip edilemez, nereye gideceği ise bilinemez.

Burada katmanlaştırıp birleştirmeye ve olumlu fakat aynı zamanda gerçekleştirilebilir bir bakış açısı yaratmaya çalıştığım fikirlerle birlikte -ileride daha da detaylandırılabilir- yeni bir düzlem oluşturmayı denedim, umarım yeterince sarih ve uygun biçimde dile getirebilmişimdir.

3. Kaleydoskop Değil, Umut Ufku

Günümüzde birçok olumsuzluk olduğu su götürmez bir gerçekken hem Braidotti’nin hem benim burada yaptığımız olumluluk ne anlama gelmektedir? Aslında olay en temelde bakış açısında yatmaktadır. Bu çalışmaya konu olan bakış açısı bu olumsuzlukları kabul ediyor fakat bunları nihai sonuç olarak değil daha olumlu bir planın parçaları haline getirmeye çalışıyor. Burada cevaplanmaya çalışılan soru da şu oluyor: Bütün bu olumsuzlukları göz önünde tutarak nasıl olumlu bir ufuk yaratabiliriz? Dolayısıyla olumsuzluklar yalanlanmıyor veya halı altına süpürülmüyor, tersine, olumluluk için yola çıkış adımı ifade ediyor: “Şu an yaşanan her olay üstesinden gelinme ve geride bırakılma potansiyeli taşır; taşıdığı olumsuzluk dönüştürülebilir. Virtüel potansiyelin aktüelleşme anı, aynı zamanda zehirleyici acı duygulanımların nötrleştirilme anıdır” (Braidotti, 2021, s. 214).

Allak bullak olduğumuz, çok fazla konuda karamsarlığa kapılma nedenlerimizin olduğu doğrudur. Ötekine dair olumsuz baktığımız da su götürmez bir gerçek. Fakat unutulmaması gereken şey “bizim” allak bullak olduğumuzdur, “benim” veya “senin” değil: “Çünkü eğer senin tarafından allak bullak edildiysem, demek ki sen zaten bendensin ve ben sensiz hiçbir yerdeyim. Önce tercüme etmeye kalkışıp sonra seni tanıyabilmem için kendi dilimin kınlıp boyun eğmesi gerektiğini görerek “sana” nasıl bir tarzda bağlı olduğumu bulmadan “biz”i bir araya getiremem. Sen benim bu yön şaşkınlığı ve kayıp üzerinden kazandığım şeysin. İnsan tekrar tekrar böyle varlık bulur işte, henüz tanımadığımız şey olarak” (Butler, 2005, s. 63).


Braidotti, R. (2017). Göçebe Özneler: Çağdaş Feminist Kuramda Bedenleşme ve Cinsiyet Farklılığı. (Ö. Karakaş, Çev.) İstanbul: Kolektif Kitap.

Braidotti, R. (2021). İnsan Sonrası Bilgi. (S. Sam, & E. Çaça, Çev.) İstanbul: Kolektif Kitap.

Butler, J. (2005). Kırılgan Hayat: Yasın ve Şiddetin Gücü. (B. Ertür, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.

Haraway, D. (2010). Başka Yer. (G. Pusar, Çev.) İstanbul: Metis Yayıncılık.

Haraway, D. (2021, Kasım 9). Fırtınanın Göbeğinde: Donna Haraway ile Röportaj. (K. Bryant, E. Wallenberg, Röportajı Yapanlar, & N. Kurunç, Çevirmen) Haziran 28, 2022 tarihinde https://terrabayt.com/yasam/firtinanin-gobeginde-donna-haraway-ile-roportaj/ adresinden alındı


[1] Haraway, ‘kthulusen’i kapitalosen, antroposen gibi kavramlara alternatif olarak ortaya koyup bu kavramın da diğerleri kadar sıkıntılı olduğunu aynı kaynakta dile getiriyor. Fakat yine de bu kavram, bana göre diğerleri gibi sorunları tek bir yere indirmekten ve her şeyi bir potada eritmekten ziyade Dünya’daki varlıkların birbirleriyle dolanıklığını ifade etmesi açısından daha kullanılabilir gözüküyor. Benim yazı içerisinde vurgulamak istediğim yönü de burası.

Faruk Karaca
+ posts