Bu makale, yazarın TED Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde Doç. Dr. Başak Ağın tarafından yürütülen ELL 313 Introduction to Environmental Humanities dersi için hazırladığı ödevlerden birinin çevirisidir. Redaksiyonu Dr. Barış Ağır üstlenmiştir.
İnsan toplumunun üyeleri olarak, özellikle iklim krizi gibi küresel sorunlarda sahip olduğumuz rollerimizi anlamak zor olabilir. Küresel ölçekte meydana gelen insan kaynaklı problemlerde bireysel etkilerimiz sınırlıymış gibi görünebilir. Ancak, hiçbir şey yapmama davranışı etik olmadığı gibi sorunun kaynağı da olabilir. İklim değişikliği ve küresel ısınma gibi büyük sorunlar bireysel durumumuzda etkisizlik ve güçsüzlük duyguları hissettirse de bugün geldiğimiz durumun nedeni sonuç odaklı düşünmenin var olmasıdır. İnsanlık olarak, biyosferdeki yaşamımızı devam ettirebilmek için yerine getirmemiz gereken görevlerimiz var, bencil veya kayıtsız olma lüksüne sahip değiliz, çünkü doğa kendine özgü yasaları olan bir sistemdir.
Bilim sayesinde artık çevremizi daha iyi anlıyoruz, bu yüzden ona daha çok bağlıyız. Bu nedenle, Dünya’ya verdiğimiz zararları azaltabilmek için her zamankinden daha büyük bir sorumluluk taşımalıyız. Ancak, doğadaki problemleri kaldırmanın en önemli motivasyonu onların tekrar yaşanmasını önlemek olmalıdır. Bozduğumuz doğa sistemini sadece hayatta kalma tehdidi altında olduğumuz için düzeltmeye kalkışmak eksik olur, çünkü doğa bizi çevreleyen değil, bizimle birlikte işleyen bir sistemdir. COVID-19 salgını ile birlikte doğa ve insanlar arasındaki bağlantı daha da belirgin hale geldi. Hayatımızın erken dönemlerinden itibaren, devletimize, komşularımıza, sınıf arkadaşlarımıza karşı sahip olduğumuz vatandaşlık görevleri bizlere öğretilirken, her şeye karşın, resmin bütününde tüm ekosistemlere bağlıyız ve onlara borçluyuz. Gezegenimizdeki her hiyerarşi kendi karmaşık ekosisteminde önemli bir işlevi yerine getirir. Hiyerarşinin belirli bir aşamasında meydana gelen bozulma, tıpkı bir gıda zincirinde olduğu gibi, sonraki tüm aşamaları etkiler. Denge ve enerji akışı dinamiklerinin hiçbir zaman restore edilemeyeceği olasılığıyla karşı karşıyayız. Felaket, çevre tahribatı ve biyolojik çeşitlilik kaybı insan varoluşu üzerinde öngörülebilir ve öngörülemeyen etkilere sahiptir. Bilindiği üzere, insanlık gezegenin çevresindeki önemli bir bileşendir. Gezegenin en entelektüel türünün kendi ekosistemini bilinçli olarak yok etmesi çelişkilidir. Bununla birlikte, sahip olduğumuz özgürlük bize eyleyiciliğimizi (agency) yararlı bir şekilde uygulama ve etik davranma yeteneği ve sorumluluğu verir. Holmes Rolston’ın Çevre Etiği kitabındaki şu sözleri bu durumu destekler niteliktedir:
İnsanlar dünyada beş ila on milyon türle birlikte yaşamaktadır. Doğa, akıllı tür Homo sapiens’i bir bilinç ile donatmıştır. Klasik Aydınlanma etiğinde olduğu gibi, küresel yaşam topluluğu dikkate alınmadığında bilinç belki de olması gerekenden daha az kullanılır, kendini ahlaki olarak bilinçli atfeden türlerin, diğer türlere karşı yalnızca kişisel kolektif çıkarını gözettiği çelişkisi ortaya çıkar. (518)
Rolston’un söz ettiği olgu, Aydınlanma etiğindeki hatanın insan dayanışmasının rasyonel bir yapı olarak algılanması ve doğal toplumculuğun göz ardı edildiğidir. “Derin ekoloji” felsefesinin kurucusu Arne Næss, Immanuel Kant’ın etiğinden geliştirdiği insan ayrıcalığı fikrini reddetmemiz için fedakarlık temelli bir bakış açısı sunar. Bu temel, insanlığın doğal çevre ile olan ilişkisini, doğanın sadece faydası için değil, içsel değeri için de değer verildiği bir ilişkiye temelden dönüştürülmesi gerektiği ekolojik bir anlayışa dayanır. Kant, ünlü eseri Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi kitabında şöyle der:
İnsan ve genel olarak her akıllı varlık, sadece bu ya da şu irade tarafından istediği şekilde kullanılan bir araç olarak değil, kendi başına bir amaç olarak var olur; dolayısıyla kendisiyle ilgili ya da diğer akıllı varlıklara yönelik tüm eylemlerinde her zaman aynı anda bir amaç olarak görülmelidir. (4:429, 37)
Kant, akıl sahibi bireylerin başka bir amacın aracı olarak değil kendileri için amaç olarak tanınması gerektiğini öne sürüyor. İnsanların erdemli olduğu önermesinin kendi başına bir değeri vardır. Bu, doğa kanunlarını kendimize verdiğimiz kanun ve prensiplerden daha aşağı hale getirir. Kant, ahlaki değerlerimizin bir alışkanlığa dönüştürülerek, otonomik yapının bozulmasına yol açmasını onaylamaz. Doğanın insanlara verilen şefkat duygusu, diğer hayvanlar arasında yaygın bir davranıştır; Kant, acı ve zevk gibi içgüdülerimize göre hareket ettiğimiz, bu eylemin bile dayatıldığını, bu nedenle kendi içinde bir değerinin olmadığını belirtir. Bu durumu göz önünde bulunduran Næss, “ahlaki” ve “güzel” eylemler arasında bir ayrım yaparak “bu ayrım radikal çevrecilik alanındaki eylemlerimize oldukça yeni bir perspektif sunar” der.
Næss, zorunluluk hissinden kaynaklanan eylemlerin politik olarak daha etkili olabileceğini düşündüğü için eğilimlerin motive ettiği eylemleri onaylar. Eğitim, doğal yaşama karşı saygı ve hayranlık duygusu aşılamada yardımcı olabilir. Ancak, bu, insan farkındalığını bir önyargı olarak göstermesi nedeniyle, Kant’ın çevre adaleti fikirlerini aktarmanın yolu değildir. Diğer özneler kendi amaçlarımızın araçları olarak görülmemelidir. Doğadaki tüm varlıklar, herhangi bir yararına bakılmaksızın içsel değerlerinden dolayı eşittir. Güzel davranmak yerine, dünya üzerindeki varlığımızı sürdürmek için görev bilinciyle hareket etmeliyiz. Sadece etik olarak adil veya güzel davrandığımızda, kendimizi bile amaçlarımız için bir araç olarak kullanırız. Bu fikir, çevresel haklar üzerine yaptığım tartışmada da ortaya çıkıyor; hakları olduğu varsayıldığında, çevre bütün ekosistemlerdeki tüm organizmalar dahil olarak kendi içinde bir amaç olarak ele alınmalıdır. İklim gibi insan zekâsı da yalnızca kendisi için çalışan ayrı bir organizasyon değildir. Bir organizmanın, sistemin veya varlığın sağlıklı olma durumunu veya optimal işleyişi, çalışan mekanizmaların ve seçimlerin bir yan ürünüdür. Özerkliğimiz doğadan ayrı bir metafiziksel öz olarak işlemez; aksine, özgürlük ve yükümlülüğü eşit derecede verdiği için çevremizle birlikte çalışır. Varoluşumuzun sınırları, etrafımızda gelişen doğa yasaları tarafından tanımlanır ve kendimize verdiğimiz yasalar, var olmamıza olanak tanıyan yasaların istikrarına hizmet etmelidir. Doğal varlığımızın oluşumuna yardımcı olan ve çevremizdeki varoluşumuzun bir parçası olan benliklerimizi koruyarak, mantıklı bir toplum anlayışına sahip olmamız gerekiyor.
Kaynakça
Kant, Immanuel, and Mary J. Gregor. Groundwork of the Metaphysics of Morals (Cambridge Texts in the History of Philosophy). Cambridge University Press, 1998.
Naess, Arne. “Beautiful Action: Its Function in the Ecological Crisis.” Environmental Values 2, no. 1, (1993): 67–71. doi:10.3197/096327193776679972.
Rolston III, Holmes. “Environmental Ethics HOLMES ROLSTON, III.” The Blackwell Companion to Philosophy, 2nd Edition, edited by Nicholas Bunnin and Eric Tsui-James. Blackwell Publishing, 2003.