Kültürel Çalışmalarda Hümanist Kibir ve Post-İnsan Bilimlerinin İnşası

“Öyle ya da böyle, kendinden emin bir biçimde her daim insan olageldim ve sadece insanım, diyemez herkes” (Rosi Braidotti).

Kültürel Çalışmalar, entelijansiyanın ilgi dâhiline girmeyen konuların, Cambridge’in çay bahçesinden akademiye taşınmasıyla doğdu. Böylelikle, normal olanı kuramla tanıştırarak, gündelik hayatın nesneleştirilmesini önleyen bir disiplin haline geldi. Paul Willis’in deyimiyle[1], bahsedilen kültür; hüner, görgü ya da bayramlık elbiselerle gidilen konser salonları değildir. ‘Kültürel Çalışmalar’ın odak noktası, gündelik faaliyetlerin işlevleridir. Araştırmacı, Bourdieu’nun tabiriyle[2], bir homo academicus olduğundan, ‘felsefi zihin’ bir akademik alan tarafından şekillendirilmiştir; kolektif inkârın büyülü çemberini kırmak için, toplumsal dünyaya ilişkin şeyleri mümkün olduğunca oldukları haliyle söylemelidir.

Egemenlerin şöhretinden bir şekilde sıyrılmış marjinal, arada kalmış ve tahakküm altındaki entelektüellerin bir çıkış kapısı olarak ortaya koyduğu ‘kültür’, geleneksel solun ve yükselen neo-liberal dalganın görmezden geldiği davranış ve yaşam tarzlarının birer örüntüsü olarak karşımıza çıkar. Dahası, kültür, her kuşakla birlikte üretilir; geçmişten miras aldığımız kimliklerimizden ziyade gelecekteki kimliklerimizi yeniden üretiriz.[3] Bu bağlamda, kendisini bir akademisyen olarak görmeyen ve bu bağlamda kamusal eğitim anlayışını destekleyen Stuart Hall, The Open University’de verdiği derslerde bir tür ‘entelektüel müdahaleci’ olduğundan bahseder: “Kalemi bir duruma müdahale etmek üzere elime alırım; terimlerin anlaşıldığı şekilleri değiştirmek, meseleyi yeni bir açıdan ele almak, daha önce anlaşıldığı şekle itiraz etmek üzere yazarım”.[4] Gramsci gibi düşünürsek, şimdiyi alt üst edebilecek entelektüeller geleneksel olan değil, organik olanlardır.[5] Dolayısıyla, bilgiyi yeniden üretmekten başka bir şey yapmayan geleneksel yöntemin aksine kültür üzerine geleceği yaratmak oldukça önem taşır. Üniversitenin sınırlayıcı ve seçkinci atmosferinden kaçan yeni “post-Birmingham” nesli, ilgi çekici üyeleri ile ‘kültürel çalışmalar’a yeni yönelimler kazandırmaktadır. Bu üyelerden biri olan Neil Badmington’ın posthümanizm düşünceleri ile kültürel çalışmaların serüveni bu metnin tartışma konusunu oluşturmaktadır. Burada belirtmek yerinde olacaktır ki, bu tartışma, bir yere varmayı hedeflememektedir; bir özne olarak, Tanpınar’ın deyimiyle, évolué olmanın arzusunu taşımaktadır.

Cardiff Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı profesörü olan Neil Badmington’ın insan bilimleri ifadesine karşı serzenişi dramatik derecede ironi taşır: “Ben insan bilimlerine inanmıyorum”.[6] Görüşlerini Ronald Salmon Crane’e yaslayan Badmington, Crane’in insan bilimleri sorgusunu yeniden hatırlatır. The Idea of Humanities (Beşeri Bilimler Fikri) adlı eserinde insan fikrini tartışmaya açan Crane, Romalıların ilk olarak humanitas’tan bahsettiklerinde, sözcüğü insanın, onu bütünüyle hayvanlardan ayıran etkinliklerinin sınırlarını belirlemek için kullandıklarını belirtir.[7] Bu anlamda, hümanizm, ‘insan’ figürünü diğer her şeyden üstün görür ve ayırır. Braidotti’nin ortaya koyduğu Avrupa felsefesinin leitmotif’i konumundaki düşünce ise tartışmanın önemli bir bölümünü oluşturur: “Nietzsche, ‘Tanrı’nın ve bunun üzerine inşa edilmiş İnsan fikrinin ‘öldüğünü’ ilan ettiğinden beri, insanlığın zor durumda olduğu düşüncesi Avrupalı hümanist öznenin metafizik olarak sabit ve evrensel geçerliliğe sahip sağduyusuyla insan doğasına atfettiği aşikâr konumun sonunun geldiğiydi”.[8]

İnsanı yakın tarihli bir icat gören Foucault ise, modern epistemenin düşünce zeminini sarsmasıyla “insanın, tıpkı denizin sınırında bir kum görüntüsü gibi kaybolacağını” belirtir.[9] Foucault’nun ilan ettiği “insanın ölümü”, insanı dünya tarihinin merkezine yerleştirmeye devam etme yönlü ‘hümanist kibri’hedef alır. Bu kibirlerden biri olarak gösterilebilecek olan Leonardo da Vinci’nin ikonik çalışması Vitruvius Adamı, hümanizmin özünü oluşturur. Braidotti’ye göre, 1968 sonrası kuşağın radikal düşünürleri ise klasik ve sosyalist biçimleriyle hümanizme karşı çıkarak Vitruvius’a özgü, mükemmel olabilirlik standardı olan erkekinsan idealinin yapıbozumuna uğratıldığını anlatır.[10] Bu imge, hümanizmin amblemi olarak karşımıza çıkar ve biyolojik olarak erkek olmayan tüm bireyleri dışlar. Ayrıca, ‘ötekileştirmeye’ ideal fiziksel ölçülere sahip olmayan bireyler de eklenir. Dahası, temsil ettiği insan modeli, ‘kusurlara’ da yer açmazken, ten rengi ve köken olarak da dünyanın birçoğunu dışarıda bırakır.[11] Bu kısıtlı sayıdaki temsiliyet, doğayı da insanın hizmetkârı görerek, hayvan, bitki ve diğer türleri de sömürünün parametreleri haline getirir. Teknolojinin gittikçe artan bir hızda hayatın merkezi sayılabildiği bir tarih sürecinde ‘insan’ olgusunu yeniden değerlendirmeye açan posthümanizm, Ağın’a göre Rönesans ve Aydınlanma Çağı düşüncesinden uzaklaşarak bir paradigma değişikliğini benimser. Bu paradigma değişikliği, ‘insan’ figürünü tartışmaya açarak hümanizm mitini sorgular. Posthümanizmin varlığını hissettirdiği bir dönemde, ‘insan bilimleri’ olgusunu kültür ekseninde sorgulayan Badmington, ‘post-insan bilimleri’ önerisini getirir. Ne de olsa, bir eyleyici (agent) olarak ‘insan’, güvenilir olmaktan uzaktır. Dolayısıyla, ‘insan bilimleri’ de episteme mekânı değildir.

Badmington, yeni bir isim ortaya koyarken tedbirli yaklaşarak insan bilimleriyle ‘insan’ arasındaki ilişkiye eleştirel bir bakış açısı sunmaktadır. Bu noktada, Ağın’ın dikkat çektiği üzere, bir “karanlık ikiz” imgesi taşıyan transhümanizm, teknolojiyi, insanı, daha da ileriye götürecek bir araç olarak görür ve ‘bükülmez bir beden’ arzusu taşır.[12] Bu yönüyle ulaşılabilecek son evre ‘posthuman’ (Nietzsche’ci anlamda Übermensch) olarak gözükür. Oysa posthümanizm, posthuman nosyonundan farklı olarak, insanı evrendeki faillerden yalnızca biri olarak görür ve bu anlamdaki tüm mitleri sorgulamaya açar. ‘Kültürel Çalışmalar’ın insanın ego tacından feragat etmesi ve tüm imgelerin sahibi olduğuna dair düşüncesinin yerle bir edilmesi gibi eleştirel bir amaç taşıması, ancak ‘insan bilimleri’nin tartışmaya açılması ile gerçekleşebilir. Böyle bir tartışma, humanitas’ı kültürel çalışmaların tahtından indirerek, bu alanı evrendeki tüm öznelere açacaktır. Derrida’nın ‘yeni İnsan Bilimleri’ önerisi, Badmington’a göre hümanizmin titiz yapısökümünün hakkını vermez; Lyotardçı bir tarzda[13] kullanılan ‘post-insan bilimleri’ ise posthümanizmin tarifine denk düşer. Kültürel Çalışmalar, homo academicus’a, egemen söylemlere, status quo’ya ve hiyerarşiye karşı farklı bir pencere açmak amacıyla doğdu. Benzer şekilde, Dellaloğlu, ‘Kültürel Çalışmalar’ın ortaya çıkışında yerleşik üniversiter zihniyetin kurumsal ve disipliner belirlenimlerine uyumlu olmayışının önemli rol oynadığını ifade eder.[14] Bu uyumun sürmesi, Badmington’ın öne sürdüğü gibi başlangıçtaki vaadine sadık kalması açısından, yapıtın ‘şu an’la hesaplaşması ve bizzat praksisini ortaya koyması ancak ‘posthümanizm’le denk bir anlam taşıyan ‘post-insan bilimleri’nin inşa edilmesiyle gerçekleşebilir. Bu sayede, hümanizm mitini sorgular ve radikal bir biçimde bağlamsal olan bir kültüre odaklanabilir.        


[1] Willis, Paul (1977). Learning to Labour: How Working Class Kids Get Working Class Jobs. London: Saxon House (s. 185).

[2] Bourdieu, Pierre (2016). Akademik Aklın Eleştirisi (Çev. P. Burcu Yalım). İstanbul: Metis Yayınevi (s. 45).

[3] Hall, Stuart (2016). Tarihin İronileri (Çev. Utku Özmakas). İstanbul: Zoom Kitap (s. 51).

[4] A.g.e. (s. 73).

[5] Gramsci, entelektüelleri, geleneksel ve organik olarak ikiye ayırmaktadır.

[6] Badmington, N. (2013). Kültürel Çalışmalar ve Post-İnsan Bilimleri. Hall, G., Birchall C. (Ed.) (2013). Yeni Kültürel Çalışmalar: Kuramsal Serüven (Çev. Onur Kartal). (1. baskı) içinde (s. 379-400). İstanbul: Say Yayınları (s. 380).

[7] A.g.e. (s. 383).

[8] Braidotti, R. (2014). İnsan Sonrası (Çev. Öznur Karakaş). İstanbul: Kolektif Kitap (s. 17).

[9] Foucault, M. (2017). Kelimeler ve Şeyler (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay). Ankara: İmge Kitabevi Yayınları (s.538-539).

[10] Braidotti, R. (2014). İnsan Sonrası (Çev. Öznur Karakaş). İstanbul: Kolektif Kitap. (s. 37).

[11] Ağın, B. (2020). Posthümanizm: Kavram, Kuram, Bilim-Kurgu. Ankara: Siyasal Kitabevi (s. 38).

[12] A.g.e (s. 25).

[13] Badmington’un Jean-François Lyotard’a gönderme yapmasının amacı, postmodernizm üzerine kronolojik bir ‘son’ eklemekten öte üzerinde kafa yorarak [Freudçu anlamda Durcharbeitung] sabırlı bir biçimde çalışmayı kastetmesinden kaynaklanmaktadır. Derrida’nın önerisini ise bir tür transhümanistik anlayışa yer açacağını düşündüğü için reddetmektedir. Bkz. Badmington, N. (2013). Kültürel Çalışmalar ve Post-İnsan Bilimleri. Hall, G., Birchall C. (Ed.) (2013). Yeni Kültürel Çalışmalar: Kuramsal Serüven (Çev. Onur Kartal). (1. baskı) içinde (s. 379-400). İstanbul: Say Yayınları.

[14] Dellaloğlu, B. (2020). Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi. İstanbul: Timaş Yayınları (s. 377).

+ posts