Biz insanlar üzerinde bulunduğumuz dünyayı nasıl tanımlarız? Yaşamda bulunan şeyleri ‘canlı yaşamlar ve cansız maddeler’ olarak ayırma fikrinin doğruluğunu ya da bu düşüncenin nereden geldiğini hiç düşündük mü? Politik teorisyen, yazar ve filozof Jane Bennett, Vibrant Matter: A Political Ecology of Things (2010) adlı kitabında canlı madde teorisini ele alarak, evrende bulunan her şeyin canlı ve birbiriyle bağlantılı olduğunu savunur, maddenin yaşamdaki aktif rolünü vurgular. Bu makalede, Bennett’in Vibrant Matter kitabı üzerinden, yeni materyalizm teorisinin bir varyantı olarak canlı maddeselliğin ne olduğundan ve insanları nasıl etkilediğinden bahsedilecektir.
Bennett, kitabının felsefi ve politik projesi olduğundan bahsederek önsözüne giriş yapar. Felsefi yönü, insanların kafasındaki madde fikrinin hareketsiz, kaba ve pasif olmasıdır. Bennett’e göre bu fikir, dünya üzerinde var olan ama biz insanlar gibi ‘canlı’ olmadığını varsaydığımız ‘şey’leri cansız madde olarak görmemize neden olur. Aynı fikir, ‘bizim gibi’ olan varlıkları da canlı yaşam olarak diğerlerinden ayırma alışkanlığı kazandırmıştır. Madde ve yaşam kavramlarının ayrı yerlerde tutulmasıyla birlikte insanların, maddenin canlılığını bir nevi yok saydığını dile getiren Bennett, Omega-3 yağ asitlerinin insanların ruh halini değiştirebildiğinden ve atılan çöplerin insanlardan uzaklaşmayıp, kimyasallar ve uçucu metan rüzgarları ürettiğinden bahsederek maddelerin canlılığı ve insanları etkileyebildiği konusunda farklı örnekler sunmaktadır. Bu kitabında Bennett, yaşam ve madde terimlerini birbirleri üzerinden okuyarak iç içe geçmiş halde ele almakta, bunun sonucunda canlı maddeselliğin şekilleneceğini söylemektedir.
Canlı madde fikrinin Batı’da uzun bir felsefi tarihi vardır. Bennett; Baruch Spinoza, Friedrich Nietzsche, Henry David Thoreau, Charles Darwin ve Gilles Deleuze’ün kavram ve iddialarından, ayrıca Henri Bergson ile Hans Driesch’in canlıcılığından yararlanarak bu tarihi yeniden keşfetmektedir.
Kitabın politik projesi konusunu ise Bennett “canlı madde ile yaşayan şeylerle daha akıllı ve sürdürülebilir bağlantıları teşvik etmek” (Preface 8) olarak tanımlar. Bu konunun yol gösterici sorusunu, “insan olmayan bedenlerin canlılığı ciddiye alınsaydı, kamusal sorunlara verilen politik cevapların nasıl değişeceği” olarak belirler. Bir diğer deyişle, ‘şeylerin gücü’ biçiminde ifade ettiği kavramla, cansız addettiğimiz varlıklara gereken hak teslim edilseydi politik olayların analizlerinin nasıl değişebileceğini sorgular. Bunu görmek için insanların etrafında ve içerisindeki canlı maddeselliğe, yani virüs ve bakteriler gibi mikroorganizmaların da etken ve eyleyici oluşlarına bakmak gerektiğini vurgular. Bu karmaşık düşünceyi, Bennett şöyle örnekler:
“Çöp veya ‘geri dönüşüm’ yerine eğer canlı ve potansiyel olarak tehlikeli maddelerin birikmiş yığınlarıyla karşı karşıya gelirsek tüketim kalıpları nasıl değişirdi? Maddedeki canlılığın tek kaynağının bir ruh olduğu varsayımının yokluğunda kök hücre araştırmaları hangi sorunları kapsardı? Elektriğin sadece bir kaynak, meta ya da araç olarak değil, aynı zamanda radikal bir şekilde ‘eyleyen’ olarak anlaşılması, enerji politikasının gidişatında ne gibi bir fark yaratırdı?” (Preface 8).
Burada ‘eyleyen’ [actant] ifadesi – kitapta da belirtildiği üzere – Bruno Latour’a aittir ve “bir eyleyen, insan ya da insan olmayan bir eylem kaynağıdır; etkinliğe sahip olan, bir şeyler yapabilen, etkiler üreten, farklılık yaratmak için yeterince uyumluluğa sahip olan ve olayların gidişatını değiştirendir” (Preface 8). Bennett, Latour’un fikrinden yola çıkarak ve onunla aynı izleği takip ederek, insanların ayırt edici, hatta benzersiz olarak kabul edilenleri stratejik olarak görmezden geldiğini söylemektedir.
Kaygısının tam orta yerinde insan çıkarının olduğu söylemeye çalışan Bennett, “Neden maddenin canlılığını savunuruz?” sorusuna “ölü ya da tamamen araçsallaştırılmış madde imgesinin insan kibrini ve dünyayı tahribata uğratan ele geçirme ve tüketme fantezilerimizi beslemesi” (Preface 9) olarak yanıt verir. Yazarın okuyuculara vermek istediği şey, artık insanları ya da diğer canlı formlarını, ‘cansız madde’ olarak tanımladığımız şeylerin üstünde görmemek ve canlı maddeselliği benimsemektir. Çünkü ona göre ancak bu şekilde yaşadığımız dünya daha iyi bir konuma gelebilir. Bu çıkarımı Bennett’in şu sözlerinden yapabilmek mümkündür:
“Buradaki iddialarım, insanın hayatta kalması ve mutluluğu için bireysel çıkarcı ya da konatif bir endişeyle motive ediliyor: İnsan kültürünün daha yeşil biçimlerini ve insan-maddesellik ve ‘şey’-maddesellik arasında daha dikkatli karşılaşmalara önayak olmak istiyorum” (Preface 9).
Bu politik projenin pozitif canlı madde ontolojisini çizmek, insan olmayan eyleyenlerin katkılarını daha iyi açıklayabilecek politik analiz biçimi oluşturmak gibi görevleri vardır. Bunların yerine getirilmesi için Bennett, Deleuze ve Guattari’nin vital materyalizminden ilham alır. Bunun dışında Spinozacı, Epikürcü, dirimselci geleneklerden, bilim ve edebiyat alanından çeşitli çağdaş yazarlardan da yararlanır.
Sonuç olarak, Vibrant Matter: A Political Ecology of Things kitabı, canlı maddeselliğin sadece felsefi olmayıp, aynı zamanda politik tarafı olduğu hususunda bir bakış açısı öne sürmektedir. İnsanların etrafında ve çevrelerinde akan canlı maddeselliğe tanıklık etmeye çalışan yazar, kök hücrelerin, gıda atıklarının, metallerin insan hayatı için önemini vurgular. Böylelikle, biz insanlar bu ‘şey’leri canlı yaşamlar / cansız maddeler biçiminde iki ayrı kategori olarak değil de hepsini ‘ontolojik olarak bir’ diye kabul edersek oluşacak olan uyumlu bir hayat düzenine işaret etmektedir.
KAYNAKÇA
Bennett, Jane. Vibrant Matter: A Political Ecology of Things. Duke University Press, 2010.