District 9: Ayrıcalıklı İnsan Figüründen Gözden Çıkarılabilir Bedene Geçiş

Bu yazı, Neill Blomkamp’ın yönettiği 2009 yılında gösterime giren District 9 filmindeki insan ve uzaylı ilişkisini bios/zoe kavramları üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Filmde birbirinden ayrılmaya çalışılan uzaylı ve insan alanlarına odaklanarak, önceden ayrıcalıklı insanalanına dahil olan Wikus van der Merwe’nin uzaylılarla teması sonucunda uzaylıya dönüşmesiyle birlikte zoe yani çıplak yaşam alanına hapsedildiğini iddia etmektedir. Bu anlamda, önceden politik alana dahil olan, söylem üretme gücünü elinde bulunduran Wikus’un yaşamının uzaylılarla teması sonrası geçirdiği metamorfoz ile bu ayrıcalıklardan nasıl sıyrıldığı ve yaşam hakkının elinden alındığı gösterilecektir. Wikus örneğinden hareketle insan ve uzaylıları birbirinden ayırmak için kullanılan kültürel pratiklerin çöktüğü, insan olan ve olmayanın içten-etkime ile nasıl yeni bir oluşu mümkün kıldığı fikrini desteklemektedir.

Giriş

District 9 filmi ayrıcalıklı küçük bir sınıfın çıkarlarını gözeten, hiyerarşik bir yapılanmayı eleştiren bir perspektif sunmaktadır. Filmde, dünyaya neden geldikleri tam olarak bilinmeyen uzaylılar insan merkezli bakış açısı doğrultusunda kurulan hiyerarşik bir sisteme dahil olur. Ancak kurulan bu hiyerarşi, ontolojik bariyerlerin yıkılmasıyla son bulur. İnsan merkezli, hiyerarşik ideolojinin istemli bir şekilde yıkılmasıyla insan olan ve olmayan varlıklar arasına sınır çizme çabası da bir anlamda kendi kendini imha eder denilebilir. Bu amaçla ilerleyen bölümde filmdeki insan ve insan dışı varlıklar arasına ontolojik bir sınır çizme çabasının bios merkezli sistemin altını nasıl oyduğuna değinilecektir.

District 9 Güney Afrika’ya aniden gelen bir uzay gemisinin bölgedeki insanları huzursuz etmesiyle başlar. Bir bakıma insan alanı olan Johannesburg’un gökyüzüne misafir olan uzay gemisi uzunca bir süre insanların merakını cezbettikten sonra devletin askeri müdahale ile içeri girmesiyle insan/insan-dışı karşılaşması gerçekleşmiş olur. Bu karşılaşmadan sonra devam eden olaylar silsilesi katı bir Antroposantrik sistemin yansıması olarak okunabilir. Uzaylılar, devlet tarafından toplama kampını andıran bir kamp olan 9. Bölge’ye yerleştirilirler ve uzaylıların yaşam pratikleri insanların merkezde konumlandığı bir sistemde kurgulanır. Bölgede yaşayan halkın uzaylılarla komşu olmaktan duyduğu rahatsızlık giderek artar ve bunun sonucunda devlet tarafından göreve getirilen MNU (Multi-National United), askeri birliklerin desteğiyle uzaylıların 9. Bölge’den 10. Bölge’ye aktarılmasına karar verir. Film bu transfer süreci üzerine yoğunlaşarak insanların uzaylı yaşamlarına müdahalesini sorunsallaştırmaktadır. Bu anlamda, film insan olan ve olmayanın birbirinden ayrılma çabasının farklı ırklar üzerindeki ayrımcı pratiklerin alegorik bir yansıması olarak da alınabilir. Sonuçta, insan olanı olmayandan ayırmada başvurulan yöntem farklılıkların gözetilmesidir. Merkeze konumlanan Antropos, kendisinden farklı olanı kendisinden daha az değerli olarak değerlendirdiği için onların yaşamları üzerinde hakimiyet kurmaktan çekinmez. Rosi Braidotti de farklılığın “ikili mantığın kalbinde” yattığının altını çizer ve şöyle devam eder: “Fark daha aşağı bir düzeye işaret ettiği müddetçe, ‘öteki’ damgası yiyen insanlar için hem özcü hem de ölümcül çağrışımlar içermektedir. Gözden çıkarılabilir bedenlere sahip, insandan aşağı konuma indirgenen, cinsiyetlendirilmiş, ırk üzerinden belirlenmiş ve doğal addedilmiş ötekilerdir bunlar” (İnsan Sonrası 27-8). Hümanist çerçevede merkeze konumlanan ayrıcalıklı, Batılı, eril, sağlıklı bedene sahip figürümüz adeta her şeyin ölçüsü olma iddiasını sürdürdüğü için diğer herkes/her şey öteki olmaktan öteye geçemez. Posthümanizm tam da bu noktada hiyerarşilerin yıkıldığı ve canlı/cansız tüm varlıkların düz bir ontolojide buluştuğu yeni bir perspektifi mümkün kılar. Bu noktada, posthümanist düzlemde hiyerarşilerin yıkılışının filmdeki temsiline değinmeden önce bahsedilen ayrıcalıklı sınıfın yani biosun zoe karşısında nasıl konumlandığını detaylandırmak istiyorum.

Antroposantrizmin Öteki Çocuğu: Zoe

District 9’da temsil edilenikili hiyerarşik düzen hem insan hem de insan olmayanların yaşam pratiklerini belirleyen en önemli faktör olarak karşımıza çıkar. Ayrıcalıklı sınıfa dahil edilen Antropos’un yönetimine karar verdiği bir düzende uzaylıların kendi yaşam pratikleri hakkında söz söyleme hakkı yoktur. Elif Demirkaya’nın da ifade ettiği gibi “söylemin alanına dahil edilmeyenler özne olarak tanınmaz ve yaşamları yaşam olarak idrak edilmez” (“Prekarlık ve Prekarite Tartışmalarına Kısa Bir Giriş” 12). Uzaylıların Antroposantrik sistemde öteki olarak konumlandırılması sonucunda onların yaşamları üzerine tahakküm kurulabilir, bedenlerine müdahale edilebilir düşüncesi Antropos’u kendi eylemlerinden muaf hale getirir. Böylece, bu ayrıcalıklı insan figürü kendi çıkarı doğrultusunda başka bir yaşam alanına müdahale etmekten çekinmez.

District 9’da temsil edilen merkezi konumdaki Antropos’un diğer yaşam formlarına müdahale etme çabasını posthümanist diskurda önemli bir yeri olan bios/zoe kavramlarına değinerek açıklamaya çalışacağım. İtalyan düşünür Giorgio Agamben’e göre Antik Yunanca’da “hayat” sözcüğünü ifade eden iki farklı kavram bulunmaktadır. Bunlar zoe ve bios’dur. “Birincisi bütün canlı varlıkların (hayvanların, insanların ya da tanrıların) ortak özelliği olan yalın yaşama/ canlılık olgusunu ifade ederken, ikincisi bir birey ya da grubun bir özelliği olan yaşam(a) biçimine (hayat tarzına) işaret ediyordu” (Kutsal İnsan 9). Bios ayrıcalıklı bir insan figürünü sembolize ederken, zoe bu ayrıcalıklardan yoksun olan, periferide konumlanan ‘öteki’ olarak adlandırılabilecek tüm varlıkları kasteder. Bios/zoe ayrımını Posthümanizm: Kavram, Kuram, Bilim Kurgu kitabında Başak Ağın şu şekilde açıklar: “Bios erk, ayrıcalık ve siyasi temsiliyet hakkını elinde bulunduran, zihnen ve fiziken sağlıklı erkek öznenin kamusal alanı olarak düşünülmektedir. Zoe ise bu prestijli yaşam biçiminden geriye kalan herkesi ve her şeyi temsil etmekte[dir]” (40, italik orijinalindedir). Dolayısıyla, bios politik bir temsiliyet sunarken, zoe bir yoksunluğa işaret eder. Posthümanist düşünce bios’un merkezi konumu sorunsallaştırıp, merkez/periferi, özne/nesne, kamusal alan/özel alan, insan/insan-dışı gibi ikili sistem üzerine kurulu hiyerarşileri yerinden eder. Yeni hiyerarşiler kurmak yerine düz ontolojik bir sistemde Rosi Braidotti’nin önerdiği zoe-merkezli eşitlikçiliğe[1] dayalı bir anlayışı önceler.

Bios/zoe ayrımının yıkılması, Aydınlanma Hümanizmi’nin getirdiği birçok ikiliğin de yerinden edilmesini sağlar. District 9’a bios/zoe ayrımı üzerinden geri dönecek olursak, uzaylıların insanlardan farklı olmalarından dolayı insandan daha aşağıda konumlanması, uzaylılara ait olan yaşam pratiklerinin merkezden belirlenen kurallar doğrultusunda yürütülmesinde bios/zoe ayrımının yansıması görülebilir. Uzaylıların insandan aşağıda konumlandırılması insanların onlara “Karides” diye hitap etmesinden de okunabilir. Bir canlı varlığı ötekileştirmek için hayvan olarak nitelenmesi, insan merkezli sistemde kendi hayatının kontrolünü elinde bulundur(a)mayan hayvanla uzaylının denk düşünülmesini yansıtır. Nasıl ki karidesin yaşamına dair insan karar verici konumda ise, uzaylının yaşamı için de aynı düşünce hakimdir.

Zoe’nin politik bir temsiliyet alanı sunmayışı yaşadıkları bölgede suç örgütlerinin yasa dışı işler yapmalarını da olanaklı kılar. Bu bölgede güvenlik gerekçesi ile zararlı görülen uzaylılar herhangi bir gerekçe sunulmadan öldürülmektedir, bölgede güçlenen mafya grupları uzaylıları daha fazla kar elde etmek amaçlı sömürü düzenine dahil etmektedir. Ayrıca, bu bölgede en güçlü mafya lideri olan Obesandjo uzaylıların vücut parçalarını kullanarak onların teknolojilerini[2] kullanabileceğine inandığı için avladığı uzaylıları yemektedir. Böylece uzaylılar Rosi Braidotti’nin deyimiyle “mübadele edilebilir, gözden çıkarılabilir bedenlere dönüşmüştür” (İnsan Sonrası 89). Antroposantrik hiyerarşide uzaylıların insanlara fayda sağlamak amaçlı kullanılması olağan bir hale gelmiştir.

Wikus van der Merwe, MNU tarafından başlatılan tahliye işleminin yönetimini elinde bulunduran kişidir. Uzaylılar için oluşturulan 9. Bölge kolonisinin bölgede yaşayan insanları rahatsız etmesi sebebiyle insanlardan uzakta kurulan 10 Bölge’ye uzaylıların geçişi esnasında yürütülen işlemleri komuta eden Wikus, bir yönüyle Braidotti’nin Hümanizm amblemi olarak görüp eleştirdiği Vitruvius Adamı figürünü simgeler (İnsan Sonrası 26). Wikus’un nüfus yoğunluğu siyahi olan Johannesburg’da beyaz, Batılı bir erkek figürünü temsil etmesi şüphesiz tesadüfi değildir. Filmin merkeze koyduğu Wikus, tahliye işleminde uzaylılara “istemli olarak” bölgeden ayrılacaklarına dair belge imzalatan ekibin başındadır. Ancak filmden de görüldüğü üzere, uzaylıların yaşam alanlarını değiştirmek gibi bir niyetleri olmadığı için çıkan çatışmalarda çoğu öldürülür.

İnsan olanla olmayanı birbirinden ayırma, bios ile zoe’ye farklı yaşam alanları sunma çabasının altını oyan film Elaine Graham’ın Representations of the Post/Human kitabında öne sürdüğü ontolojik hijyen kavramını anımsatır. Graham’a göre ontolojik hijyen “insanı insan olmayandan, doğayı kültürden, organizmayı makineden” ayırt etme eğilimi olarak tanımlanabilir (35). Ancak kendisinin de belirttiği üzere, posthümanizm böyle bir ayrımın mümkün olmadığını, belki daha da önemlisi gerekli de olmadığını ve aksine tüm bu bileşenlerin birbiriyle sürekli bir etkileşim içinde olduğunu vurgular. District 9’a konu olan uzaylı ve insan yaşam alanlarının ayrılma çabası da ontolojik hijyen düşüncesinin uzantısı olarak okunabilir.

Bios’un ayrıcalıklarına sahip olan Wikus’un bu prestijli hayatından kovulup bir uzaylıya dönüşümü tahliye işlemleri esnasında uzaylılara ait siyah bir kimyasalın yüzüne sıçramasıyla başlar. Vücudunda meydana gelen dönüşümler yavaş yavaş tüm bedenini etkisi altına alır ve artık temsil ettiği politik alana dahil olamayan Wikus, uzaylı teknolojisini ele geçirmek için vazgeçilebilir bir bedene dönüşmüştür. Bedeni üzerine alınan kararların başkaları tarafından veriliyor olması durumu bir uzaylı için şaşırtıcı olmasa da önceden insan olan Wikus için anlaşılması güç bir durumdur. Vücudu üzerinde daha fazla çalışma yapabilmek için öldürülmesi planlanan Wikus’un laboratuvardan kaçması ile yeni hayatı başlamış olur. Bu geçiş bir anlamda saygın, elit, Batılı erk sahibi figürün bir varlık alanından başka bir alana geçişidir, yani bios’dan zoe’ye geçiş olarak da görülebilir. Önceden kendi ayrıcalıklarının tadını çıkaran Wikus, yeni hayatında uzaylılar gibi kaçmak, saklanmak, yaşamaya devam edebilmek için çabalamak durumunda kalır. Posthümanist diskurda siyasal iktidarın önceden kendisi için tehdit oluşturmayan özne konumundaki canlının sonradan eyleyiciliğinin yok sayılıp nesneleştirilmesi sorunsallaştırılması gereken bir noktadır. Ancak film Wikus’un sonradan dahil olduğu zoe’nin kırılgan imajına odaklanmak yerine Braidotti’nin önerdiği gibi olumlayıcı bir zeminde buluşan türlere göz kırpar.

Wikus’un uzaylıya dönüşümü bedenler arası geçirgenliği[3] göstererek posthümanist bir tartışma alanı açar. Wikus’un bedeninin siyah kimyasal ile girdiği etkileşim, vücudunun yavaş yavaş uzaylı vücuduna dönüşerek cevap vermesi aslında insan bedeninin Kartezyen özne düşüncesini ortadan kaldırır niteliktedir. Wikus’un yeni bedeni bu anlamda posthümanizmin ete kemiğe bürünmüş hali olarak okunabilir, çünkü insan olan ve olmayanın etkileşimi ikisinin birden dönüşerek yeni bir canlıya dönüşmesini sağlamıştır.

Sonuç: Zoe-Merkezli Eşitlikçilik

Wikus’un dönüşümü ile görülür ki yemek yeme alışkanlıkları gibi bazı pratikleri değişmekte, ancak eliyle sanat eseri yapma eğilimi bazı eski hayat alışkanlıkları devam etmektedir. Aslında Wikus’un bedeni ve yaşam pratikleri ayrı olduğu düşünülen iki ontolojik konumun buluşma zemini olmuş, hiyerarşiler ötesinde düz bir ontolojiye geçişi mümkün kılan bir fırsat oluşturmuştur. Filmin sonunda Braidotti’nin önerdiği anlamda zoe merkezli eşitlikçi bir dünya kurulduğu söylenemez. Wikus, uzaylılar gibi kampta saklanarak yaşamaya devam etmektedir, fakat insanın uzaylıya dönüşümü üzerinden erk sahibinin gücünün elinden alınıp çıplak hayat alanına dahil olması umuttan yoksun bir distopya olmaktan öte, türler arası bir buluşmanın mümkün olduğu bir dünyanın mümkün olabileceğinin tasviri olarak okunabilir.

Kaynakça

Agamben, Giorgio. Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. Çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları, 2020.

Ağın, Başak. Posthümanizm: Kavram, Kuram, Bilim Kurgu. Siyasal Kitabevi, 2020.

Alaimo, Stacy. “Trans-Corporeality.” Posthuman Glossary. Ed. Rosi Braidottti & Maria Hlavajova. Bloomsbury Academic, 2018.

Braidotti, Rosi. İnsan Sonrası. Çev. Öznur Karakaş. Kolektif Kitap, 2014.

Demirkaya, Elif. “Prekarlık ve Prekarite Tartışmalarına Kısa Bir Giriş.” Cogito Yaralanabilirlik. Sayı: 87, 2017.

Graham, Elaine. Representations of the Post/Human: Monsters, Aliens and Others in Popular Culture. Manchester University Press, 2002.


[1] Terimin İngilizcesi zoe-centred egalitarianism olarak geçmektedir. Rosi Braidotti zoe-merkezli eşitlikçilikte bios’un dışlanmasını önermez, çünkü bu durum yeni bir hiyerarşi oluşturur. Aksine, Braidotti dikotomilerden arınmış yatay bir ontolojide birlikte bir oluş sürecinde olunmasını kasteder. Böylece periferide konumlananların sömürüsü üzerine kurulu sistem yerine, merkez ve periferi konumlarının yok olduğu bir düzlem ortaya çıkacaktır.

[2] Filmde insan teknolojisi ve uzaylı teknolojisi birbirinden ayrılmaktadır. Uzaylıların sahip oldukları silahların teknolojisi kendi DNA’ları ile çalıştığı için insanların kullanımına kapalıdır. Ancak, insanlar bu engeli aşmak için film boyunca uzaylılar üzerinde. Çeşitli deneyler yapmak gibi farklı stratejiler geliştirmektedir.

[3] Bedenler arası geçirgenlik kavramının orijinali Stacy Alaimo tarafından geliştirilen trans-corporeality’dir. Alaimo’ya göre bedenler arası geçirgenlik Kartezyen öznenin insan bedenini çevreden ve diğer tüm canlılardan bağımsız düşüncesini yanlışlar (Posthuman Glossary 436). Aksine, insanın insan olmayan birçok organizmanın toplamından ibaret olduğunun altını çizerek, posthümanist bağlamda merkezi konumdaki otonom insan düşüncesini çürütür.

+ posts