PENTACLE 101: Hayvan

“Hayvan” kavramı, Batı düşüncesinde en çok tartışılan terimlerden biridir. Kavramın kapsamı değişiklik göstermekte, bu nedenle de tanımını belirsizleştirmektedir. Bu kavram, bir yanda, insanları diğer canlı varlıkların sınıflandırıldığı kategoriye karşı farklı bir konumda tutmakta, diğer yandan ise, ırk, cinsiyet, sınıf, coğrafi konum vb. gibi durumlardan dolayı kendilerine aşağılık bir konum atfedilen insan gruplarından söz etmek için kullanılmaktadır (derogatory meaning / hakaretamiz kullanım).

Ancak posthümanizm açısından, insanlar ve hayvanlar arasında var olan (veya var olduğunu düşünülen) epistemolojik ve ontolojik aralığı kapatmaya, en azından bu ikili düşüncede oluşan uçurumdan kaynaklı hatalı pratiklere müdahale etmeye ve böylelikle “hayvan” kategorisini yeniden tanımlamaya çalışan yazarlar, akademisyenler ve bilim insanları, bu kavramı tartışmaya açmışlardır. Elbette farklı alanlardan farklı görüşlerin bulunması, bu kavramın tartışmasında da farklı tutumlar ve yöntemlere yol açmıştır.

Burada elbette en önemli rol, Charles Darwin ve evrimsel biyolojiye aittir. Marc Bekoff gibi biyolog, etolog ve davranışsal ekolojistler hayvanların insanlarla paylaştıkları özellikleri ortak özellikleri vurgularken, Donna Haraway gibi kuramcılar ortak öykülerle dolanıklaşan ancak farkların vurgulandığı bir anlatımı seçerler. Peter Singer gibi yazarlar ise maymun ve memeli deniz hayvanları gibi sınır belirleyici türleri haklar çatısı altında toplamışlardır. Bunların örneklerini Büyük Maymun Projesi, “Memeli Deniz Hayvanları, Balinalar ve Yunus balıkları için Haklar Beyannamesi” gibi girişimlerde görmek mümkündür. Konuya türcülük açısından yaklaşan akademisyenler arasında Cary Wolfe’u sayabiliriz. Wolfe’a göre hümanizmin en sorunlu yanı türcü bir söylem oluşudur ve bunu da diğer ayrımcılık biçimleriyle bağdaştırarak, yukarıda verdiğimiz hakaretamiz kullanımın gerekçelerini eleştirir. “Özneleştirmenin bu hümanist ve tür ayrımcı yapısı sabit kaldıkça, insan-dışı hayvanları sırf türlerinden ötürü sistematik olarak sömürmenin ve öldürmenin kurumsallaşmış kabulü sürdükçe,” bir grup ayrıcalıklı insanın başka insanları “yeterince insan olmadıkları” gerekçesiyle sömürmelerinin kapısının her zaman aralık kalacağını belirten Wolfe, hayvan hakları hareketlerinin de türe dayalı ayrımcılık içerdiğini belirten bir görüşe sahiptir.

Wolfe, hümanist söylemin kendiliğinden ayrımcı bir yapı içerdiğini, bunun da insan-dışı ‘ötekileri’ sömürmenin ve öldürmenin kurumsallaşmış bir kabulünü getirdiğini söylüyordu. Bu kurumsal kabül sürdüğü müddetçe de, başka tür ayrımcılıkların kapısı aralanmış oluyor, bu nedenle de Wolfe, türcü hümanist söylemin, “bazı insanlar hangi türden, cinsiyetten, ırktan, sınıftan veya cinsel farklılıktan olduğu fark etmeksizin sosyal öteki olarak gördükleri başka insanlara karşı kullanabilsin diye, her zaman hazır ve nazır” olacağının altını çiziyordu (2003, 8).

Bu alıntı Posthümanizm: Kavram, Kuram, Bilim-Kurgu kitabı’nın 2020 tarihli ilk baskısında sayfa 157’de yer almıştır. Ayrıca bkz: Wolfe, Cary. (2003). Animal Rites: American Culture, the Discourse of Species, and Posthumanist Theory. Chicago: University of Chicago Press.

Elbette bu konuda düşünce üreten herkes Wolfe ile aynı görüşte değilse de, genel anlamıyla pek çok bilim insanı, yazar, düşünür ve sanatçı nasıl bir hayvan gibi olunabildiğini anlamak için girişimde bulunmuşlardır. Thomas Nagel’ın Yarasa Olmak Neye Benzer? başlığıyla 2021’de Türkçeleştirilen eseri, insan-hayvan yakınlaşmalarına dair pratiklerde örneğini göremesek bile, bu tip düşünce deneylerinin öncüsü sayılabilecekken, Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin “hayvan-oluş” konsepti de posthümanizmi besleyen önemli kavramlardandır. Nispeten yakın zamanda ise yeni materyalizm kuramları, hayvanların maddesel sistem içerisinde oynadıkları rollere dikkati çekerek hayvan üzerine farklı bir bakış açısıyla tartışmaya katkıda bulunmaktadır. Böylelikle, bu kuramlar, geleneksel olarak birbirine zıt olan iki görüş arasında bağlantıyı kolaylaştırabilir: Çevrecilik ve hayvan hakları aktivizmi. Birincisi hayvanlara ekosistemin bir parçası olarak bakarken, ikincisi bireysel olarak hayvan üzerine odaklanır. Maddesel sistemlerin parçası olarak diğer bedenlerle daimi bir etkileşimde olan bir bedenin maddeselliğinin incelenmesi yoluyla, bu iki zıt görüş arasındaki farkı kapatmayı hedefleyen yeni materyalizm akımları, hayvanı adlandırmada kullanılan ve daima tanımlaması zor olan bu terime bir değişiklik getirebilir.

+ posts