PENTACLE 101: Biyoçeşitlilik

“Biyoçeşitlilik” kavramı, 1988 yılında E. O. Wilson tarafından gezegen üzerindeki bütün yaşayan canlı varlıkları tanımlamak için türetilmiştir. Bunların niceliğinin belirlenmesi oldukça yeni bir girişim olmakla birlikte, insan hayatının ve ekonomik refahın nasıl biyoçeşitliliğe bağımlı olduğunu hızlı bir şekilde kavramamıza olanak tanımaktadır. Biyoçeşitliliğin en büyük gücü çeşitliliğidir; ancak aynı zamanda da bu onun en büyük sorunudur. Kapsamı, balinalar ve yüzyıllardır yaşayan büyük sekoya ağacı gibi büyük canlı organizmalardan, sadece elektron mikroskopu altında görülebilen virüslere ve bakterilere kadar uzanmaktadır.

Biyoçeşitlilik, bir besin ağında kuruludur: Çoğu bitki türü, daha az sayıdaki otobur türler tarafından yenilecektir; bunun karşılığında ise, bu otobur türler de sayıca nispeten daha az olan başka yırtıcı türler tarafından yenilecektir. Her biri özgür yaşayan türler olan bu canlılar, hayatları boyunca onları içten başlayıp dışa doğru yavaş yavaş tüketen ve daha geniş bir çapa sahip parazit türler tarafından yenilecektir. Ölen bireyleri sindiren veya canlı bireylerin çıkardıkları dışkıları tüketen “ayrıştırıcı” türlerin geniş bir çeşitliliği olacaktır.

Besin ağlarının yapısının tam olarak bilindiği veya çözümlendiği söylenemez. Birbiriyle etkileşimde olan türlerin sayısı arttıkça tüm besin ağlarının matematiksel yapısı gittikçe daha az dengeli olur. Matematiksel olarak türlerin birbirleriyle olan etkileşimin yoğunluğunda kısıtlamalar olmak zorundadır, ki bu çeşitli türlerin birbirleriyle bir arada olmalarına, etkileşimde olmalarına, tüketmelerine ve mücadele etmelerine olanak tanıyan ağa geometrik bir biçim vermektedir. Mevcut nesil tükenme oranları, bu problemi anlamanın ne kadar ivedi ve önem arz eden bir durum olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde bize, incelenecek el değmemiş bir tek ağ bile kalmayabilir veya insanlara sağlanan hayati hizmetlerin sayısı azalabilir.

+ posts