Gelecek Dişitaldir?! Siberfeminizm

“Bir çok azdır, fakat iki, yalnızca bir ihtimaldir.

Benim argümanım, sınırların karışmasını sevinçle karşılamakta ve bu sınırların oluşturulmasında sorumluluk üstlenmektedir”[1]

Feminist hareket içinden yükselen siberfeminizm, cinsiyet, makine ve dijital kültürle ilgili bir dizi dağınık, tedbirli, parçalı kimlikler, karşıt kuramlar, tartışmalar ve uygulamalar bütünüdür. Siberfeminizm, ataerkil anlatıya karşı bir başkaldırı, cinsiyet ve makine arasında oluşmuş bir bakış açısı, cinsiyet ve dijital kültür arasındaki karmaşık ilişkiyi ve güç çatışmasını açımlayan bir kuram veya uygulama olarak özetlenebilir. Başka bir şekilde, siberfeminizm, feminist düşüncenin beden ve teknoloji üzerine uygulama ve pratiklerini serimleyen bir kilit noktadır. Uygulama ve teoride cinsiyet ve dijital kültür arasındaki karmaşık ilişkiyi araştırmayı ve teknolojik kodlamaya meydan okumayı birleştiren gömülü feminist teori ve uygulamanın yeni bir dalgasıdır[2].

Siberfeminizmin ortaya çıktığı dönem hümanizmin terk edildiği ve posthümanizmin karşılandığı bir döneme denk düşmektedir[3] ve bu yüzden posthümanizm ile dirsek teması bulunmaktadır. Dolayısıyla bu dönemde modernitenin ve hümanizmin idealleştirdiği insan aklı ve cinsiyetçi karakteri sorgulanmaktadır. Siberfeminizm, ataerkil güç de dâhil geleneksel ve kurumsal uygulamaların ve bu gücün düşüşüne sebep olan dijital devrin tartışıldığı bir kuramdır[4]. Siberfeminizmin, feminist hareket içinde ikinci dalga sonlarında başladığı, üçüncü dalgada yoğun bir şekilde tartışıldığı ve dördüncü dalgada da daha çok dijital aktivizm üzerinden ilerlediği söylenebilir.

Siberfeminist hareketin ilk temsilleri, VNS Matrix’in 1991 yılında Avustralya’da Virginia Barrat, Julianne Pierce, Francesca di Rimini ve Josephine Starrs tarafından kurulmasıyla görünür[5]. VNS Matrix yaygın olan erkeksi veri dünyasının temsillerini dişilik özellikleriyle değiştirir. Bu nedenle, cinsel sözcükler kullanarak ve sık sık ironiye başvurarak sanat, politika ve kuramda dişi kimliğini yeniden biçimlendirmeye çalışırlar[6]. Siberfeminizmin bir başka öncü grubu Old Boys Network (OBN) ise 1997’de Berlin’de Cornelia Sollfrank, Susanne Ackers, Ellen Nonnenmacher, Vali Djordjevic ve Julianne Pierce tarafından kurulur[7]. Siberfeministler, siberfeminizme dair belli bir tanımlama yapmaktan kaçınırlar. Bunun yerine OBN, siberfeminizmin ne olmadığına dair 100 anti-tez geliştirir[8]. Farklı dillerde yazılan bu anti-tezler ona “hiyerarşinin ötesinde, çekici ve kimlik karşıtı bir yöntem”[9] imgesi çizmektedir. Bu şekilde siberfeministler erkek egemen bir yapılanma içinde gelişen dil sistemine bir başkaldırıda bulunurlar. Bunun, sadece söz bilimsel bir strateji olmayıp aynı zamanda da politik bir yöntem olduğunu savunurlar.

Siberfeminizmin söylem ve pratikleri kendi içinde birçok dala ayrılmaktadır. Bu yüzden tek bir bakış açısından siberfeminizme bakılamamakta ve tanımına dair belli sınırlar çizilememektedir. Monolitik tek bir siberfeminizmden söz etmek yerine siberfeminist söylem içeriğinin bütünleşik olmamasından dolayı çoğul siberfeminizmlerden söz edilebilmektedir[10]. Bu doğrultuda Donna Haraway ve Sadie Plant siberfeminizmin kurucu iki damarı olarak ele alınmaktadır. Bu iki damar, siberfeminizme, birisi “siborg feminizm”; diğeri “siber uzamdaki feminizm” olmak üzere iki ayrı imge çizmektedir.

Haraway’in “Siborg Manifestosu”[11] siberfeminist hareketin önemli çıkış noktalarından birisidir. Haraway’e göre insan ile hayvan arasındaki sınırda olduğu gibi makine ile organizma (insan-hayvan) arasındaki sınır da delik deşiktir[12]. Bu eşleşmede siborg, organizmaların ve makinelerin çiftleşmiş hallerinden doğmaktadır. Siborg, insanın ontolojisidir, tahayyül değil maddi bir gerçekliktir, bir cinsiyet ötesiliktir[13]. Başka bir deyişle, burada söz konusu olan “ne erkek (fiziksel olarak) ne kadın (genetik olarak) ne de onların basit bir tersine çevrilmişliği fakat başka bir şey: geride kalan cinsiyet gezegeninin etrafında eliptik bir yörüngede uçan sanal bir cinsiyet [tir]”[14].

Haraway siborgu ikili karşıtlık sistemini yıkan bir oluşum olarak ele alırken, Plant siber uzamı kadın özgürlüğü için temel bir dayanak noktası olarak  görmektedir. Plant’a göre dijital teknolojiler sanayi teknolojisinin ataerkil karakterinden farklı olarak zihinsel süreçlere ve hiyerarşiden çok ağlara dayandığı için dişi ve makine arasında yeni bir ilişki biçimini müjdelemektedir. Plant’in “Sıfırlar ve Birler” (Zeros and Ones) argümanı Irigaray’ın “this sex which is not one” kavramsallaştırmasına dayanmaktadır. Irigaray, Freud ve Lacan’ın “egemen fallik ekonomi içinde”[15] inşa edilen cinsellik teorilerini eleştirmekte ve cinsel kavramsallaştırmanın “eril parametrelerinden” kopuk bir kadın cinselliği önermektedir. Irigaray’ın kadın cinselliği tanımı, yalnızca tek bir cinsel organa değil, çoğulluk olarak düşünülen kadın bedenine odaklanmaktadır[16]. Erkeğin “bir”liğine karşı kadın “bir olmayan”ı/çoğul cinsiyeti simgelemektedir. Kadın bedeninin tek bir cinsiyete indirgenmesi fallus merkezci eril mantığı öncelemektedir[17]. Önemli olan  ataerkilliğe meydan okuyan alternatif bir dişil tanımı yaratma kapasitesini imleyen ‘öteki’ kavramıdır[18]. Ancak kadın bedeninde cinsel olarak yer alan bu ‘ötekilik’ alanında alternatif bulunmalıdır. Dijital teknolojiler buradaki çeşitlilik için kadınlara olanak sağlamaktadır. Buradan hareketle Plant, birler ve sıfırlar olan bilgisayar dizilerinin dijital dilini yeni bir teknolojik cinsiyetlenmeye uyarlamak için kullanır. Ona göre “sıfır”ların siber uzamda bir yeri vardır ve “bir”lerin fallik sırasını değiştirebilirler. “Plant için sıfır sınırsız olasılıkların sanal dünyasına ve Matrise bir giriştir”[19] Kadınlar zeki makinelerdir, robotik dişildir, sıfırdır -ikiliklerden arınmış- her zaman “0-ther”[20] (öteki)’dir, kadındır. Bilgisayar bir dokuma benzetimi olarak siber uzamın sürekli deviniminde “bir”ler ve “sıfır”lar halı dokur[21] gibi ipek ekranları simüle etmektedir. Bu durum, kadınları, insan ile madde, kimlik ve farklılık, bir ve sıfır, gerçek ve sanal arasındaki arayüzde ve arayüz olarak birleştirir[22]. Bu nedenle dijital makineler akıllandıkça kadınlar da özgürleşecektir.

Bu şekilde, cinsiyet ötesi siborg ve siber tanrıça arasında gidip gelen siberfeminizm, özünde teknolojik donanımın maskülen formunu yapısöküme uğratmayı amaçlamaktadır. Siberfeministlere göre teknomaskülen dünyada siborg, cinsiyet hiyerarşisi üzerinden yaratılmaktadır. Bu ikili karşıtlık sisteminde dişil olan ikincil ve ötekidir. Bu noktada da siberfeministler bu  cinsiyet sistemini eleştirip buna karşılık abartılı dişilik özellikleriyle çeşitli siborg modelleri tasarlarlar[23]. Siberfeministler, teknomaskülen tavra karşılık ağ teknolojilerini dişileştirmek ve bunlara dişil görünümler vermek için siber uzamı kendilerine hedef almaktadırlar. Bu nedenle dijital sanatla ve kurdukları çeşitli websiteleriyle[24] siber uzamda feminist bir akım oluşturmayı amaçlarlar. Onlara göre buradaki sorun “sadece erkeklerin teknolojiyi tekeline almalarında değil cinsiyetin kendisinin teknolojinin içinde yer edinmesidir”[25]. Siberfeministler,  teknolojinin kültürel imajının erkeksi göründüğünü, teknik bilgi ve uygulamanın da buna bağlı olarak cinsiyetlendirildiğini öne sürmektedir. “Kadınların fiili durumu, tahakküm enformatiği denen dünya çapındaki bir üretim/yeniden üretim ve iletişim sistemiyle bütünleşme ve o sistem tarafından sömürülme durumudur”[26]. Siberfeministler, buradaki ötekileştirilen ve ikincilleştirilen dişi oluşu yüceltip teknomaskülenliğe bir karşıt duruş sergilemektedir.

Posthümanist Bir Siberfeminizm

Teknoloji, Kurzweil’in “biyolojik ve teknolojik evrim”[27] olarak adlandırdığı sistemin dördüncü evresine denk düşmektedir. İlk üç evre insan ve doğanın biyolojik gelişimini kapsarken insanın teknoloji ile birlikteliği dördüncü evrede oluşmaktadır. İnsanın doğada hayatta kalma mücadelesinde araçsallaştırdığı teknoloji artık onun ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Teknolojiyle birlikteliği insanı, Haraway’in de belirttiği gibi, sibernetik bir organizmaya dönüştürmüştür. Bu anlamda siborg mitini posthuman olarak görmek mümkündür. Kontakt lensler, protezler, sentetik maddeler, siber kimlikler hem bedensel hem zihinsel olarak insanı posthuman eyler. Nitekim posthümanizm insan bedeninin birçok insan dışı, organik veya inorganik unsurları içerdiğini, ortak yaşarlıkları bulunduğunu ve geçirgen bir yapıda olduğunu imler.

Bilgisayar, telefon, tablet, akıllı saat gibi sürekli temas halinde olduğumuz teknolojik aygıtlardan giyilebilir teknolojilere kadar tüm bu maddi varlıklarımız ve ağda, yapay zekada oluşturduğumuz kimliklerimiz birer posthuman oluşumuzun göstergesidir. Makine ile bütünleşen ve siber uzama aktarılan bedenimiz “madde-bilgisel”[28] bir organizmaya gönderme yapmaktadır. Bu bağlamda insan ve insan dışı makine arasında simbiyotik bir ilişki vardır. Bu karşılıklı ilişkide insan makineleşirken, makine de insansılaşmaktadır.

Öte yandan insan söylemlerin, pratiklerin, sosyal yapının, bilimsel ve tarihsel anlatının içinde bir dolanıklık halindedir. Posthümanist düşünce, insan-merkezci bakış açısını aşıp, madde ve bilginin yaşamın özünü oluşturan ve böylece kozmik bir dolanıklık içindeki olasılıklı varoluşlara işaret etmektedir[29]. Bu anlamda insanın kozmik dolanıklığı teknolojik olanla birlikteliğinde insan için yeni bir eyleyicilik biçimi oluşturmaktadır. Zira maddeler etkileşimde oldukları maddeleri ve bununla birlikte insanı etkiler, değiştirir ve şekillendirirler. Bu anlamda insana entegre olmuş teknolojik maddenin ve siber uzamın da bir eyleyiciliği olduğunu söylemek mümkündür. Halihazırda siber uzam da teknik, sosyal, söylemsel, materyal ve maddi olmayan unsurlardan oluşan bir dizi birleşmeden meydan gelmektedir. Barad’ın “etiko-onto-epistemoloji”[30] modelinde olduğu gibi siber uzamda var olan sadece insanın zihni değildir, insanın bedeni de bu imkanı sunan makine ile ontolojik bir oluşum içindedir. Öte yandan insan olmayan siber uzamdaki benliğin anlatısı da madde-bilgisel posthumana dahil olacaktır.

Posthümanizmin hem sibernetik hem biyolojik hem nanoteknolojik bağıntıları olduğu düşünüldüğünde siberfeminizmin onun çatısı altında konumlanması şaşırtıcı değildir. Siberfeminizmdeki siber- ön eki, toplum ve kültürün sibernetik görünümlerine, bilgisayarın ürettiği bilgisayar aracılı ve ağ bağlantılı şeylere ve insana entegre olmuş teknolojik yapılanmaya gönderme yapmaktadır. “Çoğunlukla kadın olmakla beraber, genellikle erkekler, çocuklar, hayvanlar”[31], queer’ler, robotlar, yapay zeka, siber kimlikler gibi birçok oluşum siberfeminist olabilmektedir.

Posthümanizm ve bununla birlikte siberfeminizm, hümanizmin ikili karşıtlıklar sistemine ve bu sistemde özne konumuna yerleştirilen akıllı, güçlü, bedensel olarak kusursuz erkek görünümüne (Vitruvius Adamı) karşı çıkmaları bakımından ortak paydada buluşurlar. İnsan ve insan olmayan varlıklardaki insan-hayvan, özne-nesne, etken-edilgen, ben-öteki, hetero-homo, dişi-erkek ayrımı hepsinin aynı düzlemde birbirine girift ve bağlantılı olmasından dolayı posthümanist anlayışta eriyip giderler.

Posthümanizm insanları ve insan dışı varlıkları ikili bir karşıtlık düzleminde veya bir hiyerarşide değil yatay bir düzlemde ele almaktadır. Ağın’ın, Haraway’den Türkçeye “yaşar gezerler” olarak çevirdiği “earth-critters”[32] kavramı, insan ve insan olmayan her şeyin aynı değer düzleminde eşit bir karşılamayı hak ettiğini vurgulamaktadır. Diğer yandan siberfeminizme göre yapay döllenme, yapay rahim gibi yapay veya sentetik organlar bedene entegre olacak teknolojik müdahaleler, hümanist anlayışın ötekileştirdiği dişi ve queer bedenlere bakışı da değiştirecektir. İnsan doğurganlığı üzerindeki müdahaleler onları insan olmayan bileşenlerle bir posthuman eylerken bir yandan da bedeni sınırlılıklarından arındırarak cinsiyete dair bir özgürlük alanı tanımaktadır.

İnsan olan bedensel gerçekliğimiz ile, insan olmayan ancak temas halinde olduğumuz ve bedensel ve zihinsel bağ kurduğumuz mekanik, dijital ve siber temsillerimiz birlikte düşünülmelidir. Ancak teknolojinin insan üzerindeki tahakkümünden veya onun öznellik konumuna yükseltilmesinden de uzak durulmalıdır. Zira tekno-determinist bir bakış açısı kurulduğunda veya teknolojiye yüce bir değer atfedildiğinde, ikili karşıtlık sistemi yine hiyerarşik bir şekilde kurulur. İnsanların doğaya karşı sahip oldukları yetersiz ve sınırlı bakış ve teknolojik gelişmeyle kendini tüm varlıkların öznesi ilan etmesi yanlıştır ve sadece kendinin değil birçok türün de sonunu getirerek, insan olmayanların da doğalarını ele geçirip kendi alanına dahil eden sömürü faaliyetiyle gezegenin de ölümünü getirmektedir[33].

İnsanın öznelliği, posthuman bir özne olmasıyla mümkündür ki insan, buradaki özne konumunu birçok insan dışı olan eyleyicilerle paylaşır. Dolayısıyla maddenin insanla olan ilişkisi, her ikisinin de farklı anlatısı olduğundan, ikili karşıtlık biçiminde değil simbiyotik bir biçimde kurulur. Üzerindeki bu kadar eyleyici ile melez bir organizmaya bürünen ve oluş halindeki insan en nihayetinde bir posthumandır. Braidotti’nin söylediği gibi “idealleştirilmiş aşkın yoktur, sanal çokluk vardır”[34]. Siberfeminizm, bu kadar çok eyleyicilik ve çokluk içinde cinsiyetin görünümünü sorunsallaştırmaktadır.

Yazarın notu: “The future is Femail” olarak Birinci Siberfeminist Enternasyonal’de atılan bu slogan “female” (dişi) ve “mail” (ileti) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve gelecek teknolojilerinin kadınlara ait olacağını imler.

Kaynaklar


[1] Haraway, Donna (2016). Siborg Manifestosu: Geç Yirminci Yüzyılda Bilim, Teknoloji ve Sosyalist-Feminizm. Osman Akınhay (çev.) İstanbul: Agora.

[2] Flanagan, Mary and Booth, Austin (2002). Reload: Rethinking women +cyberculture. Cambridge: the MIT Press. s. 11

[3] Basset, Carlonie (1999). “A manifesto against manifestos”. C. Sollfrank (OBN) (ed.). Next Cyberfeminist International. (s. 13-16). Hamburg: Hein&Co.

[4] Plant, Sadie. (1997). Zeros+Ones: Digital Women+The New Technoculture. London: Fourth Estate.

[5] “siberfeminizm” terimini ilk kez VNS Matrix kullanmıştır. VNS Matrix’in projeleri 21. Siberfeminist Manifestosu, Bitch Mutant Manifestosu ve All New Gen (1995) ve Bad Code (1996) uygulama ve söylemleri olarak verilebilir.

[6] Sloganlarını “The clitoris is a direct line to the Matrix” (Klitoris, matrise doğrudan bir hattır) olarak duyururlar. “Matrix”, hem “rahim” sözcüğüne hem de soyut iletişim ağlarına gönderme yapar.

[7] OBN, First (1997), Next (1999) ve Very (2001) Uluslararası Siberfeminist Konferanslarını düzenlemiştir.

[8] 100 anti tezden oluşan maddelerin ilk on tanesi ve sonuncusu şu şekildedir:

“cyberfeminism is not a fragrance

cyberfeminism is not a fashion statement

sajbrfeminizm nije usamljen

cyberfeminism is not ideology

cyberfeminism nije aseksualan

cyberfeminism is not boring

cyberfeminism ist kein gruenes haekeldeckchen

cyberfeminism ist kein leerer kuehlschrank

cyberfeminism ist keine theorie

cyberfeminism ist keine praxis

(…)

siberfeminizmin dili yalnızca bir tane değildir.” (OBN)

[9] Wilding, Faith & CAE (1998). “Notes on the political condition of cyberfeminism”. C. Sollfrank (OBN) (ed.), First Cyberfeminist International. (s. 20-23). Hamburg: St. Pauli Druckerei.

[10]Daniels, Jessie. (2009). “Rethinking cyberfeminism(s): race, gender and embodiment”. Women’s Studies Quarterly. 37. 1/2. 101–124.

[11] Bu makale ilk olarak yazarın Simians, Cyborgs, and Women: The Reinvention of Nature (1991) adlı makaleler derlemesi içinde, “A Cyborg Manifesto: Science, Technology, and Socialist-Feminism in the Late Twentieth Century” başlığıyla yayınlanmıştır.

[12] Haraway, 7.

[13] Haraway, 2, 5.

[14] Kroker, Arthur and Kroker, Marilouise (1993). The Last Sex: Feminism and Outlaw Bodies. New York: St. Martin’s. s. 18

[15] Irigaray, Luce. (1997). This Sex Which Is Not One. New York:Cornell University Press s. 24

[16] Irigaray, 28.

[17] Irigaray, 31.

[18] Irigaray, 27-29

[19] Wajcman, Judy (2004). Techo Feminism. Cambridge: Polity s. 65

[20] Plant, 0-ther kavramında 0 (sıfır) ve other (öteki) arasında bir analoji kurmaktadır.

[21] Plant’in dokuma eylemi ile program yazma arasında kurduğu bu analoji teknoloji kavramının kökeni oluşturan ve Hint-Avrupa dil ailesi grubuna ait “teks-” sözcüğünün “dokumak” anlamına gönderme yapmaktadır.

[22] Plant, Sadie. (1995). “The Future Looms: Weaving Women and Cybernetics”. Body & Society. Vol 1 (3-4): 45:64 s. 63.

[23]1992’deki Posthuman sergisinden, Amerikalı sanatçı Charles Ray’in uzun boylu ve sekreter görünümlü bir dişi siborg çalışması ve Güney Koreli sanatçı Lee Bull’un CyborgW2 eseri buna örnek olarak verilebilir.

[24] Webgrrls.com, planetGrrl.com, geekGrrl.com, cybergrrls.com bu sitelerden bazılarıdır.

[25] Wajcman, Judy. (2010). “Feminist theories of technology”. Cambridge Journal of Economics. 34/1. 143-152. s. 146

[26] Haraway, 34.

[27] Kurzweil, Ray. (2016). İnsanlık 2.0: Tekilliğe Doğru Biyolojisini Aşan İnsan. Mine Şengel (çev.) İstanbul:Alfa.

[28] Ağın, Başak (2020). Posthümanizm: Kavram, Kuram, Bilim-Kurgu. Ankara: Siyasal Kitabevi. s. 31.

[29] Yılmaz Karahan, Z. Gizem (Ekim, 2020). “Posthümanist Dolanıklıklarda Yaşamın Özü.” thepentacle.org. https://thepentacle.org/2020/10/18/posthumanist-dolanikliklarda-yasamin-ozu/

[30] Ağın, 34.

[31] Mitrofanova, Alla. (1999). “How to become a cyberfeminist”. C. Sollfrank (OBN) (ed.). Next Cyberfeminist International. (s. 12). Hamburg: Hein&Co.

[32] Ağın, 29.

[33] Ağın, Başak ve Horzum, Şafak (2021). “Diseased Bodies Entangled: Literary and Cultural Crossroads of Posthuman Narrative Agents”. SFRA Review. 51.2. 150-157. s. 153-154

[34] Braidotti, Rosi. (2018). İnsan sonrası. İstanbul: Kolektif. s. 202.

+ posts

Siberfeminizm: Siborg Beden ve Siber Kimlikte Cinsiyetin Durumu" (Uluslararası Siberfeminizm İndeksi'ne giren ilk Türkçe eser) yazarı. Çalışmaları siberfeminist medya, feminist teknobilim, posthümanizm, ekoeleştiri ve kültürel çalışmalar olmak üzere birbirine dolanık bir görünüm sergiler. Kendisi yaşamdaşlık ve bağlantısallık kültürünü benimser.