Okuryazarlık ve Posthümanizm

Bu yazı, şu anda devam eden doktora çalışmalarımdan esin alınarak yazılmıştır. Detaylı bilgi için benimle iletişime geçebilirsiniz.

Yazıya başlamadan önce okuryazarlığın hâlâ Türkiye’de, özellikle de kadınlar için büyük ve önemli bir sorun olduğunu dile getirmek istiyorum. Okuryazarlığın dilbilimsel etkilerinin yanı sıra günlük hayatta bu kişilere nasıl sorunlar yaratabileceğini birkaç basit örnekle anlatmakla başlayalım. Okuyucuların da hatırlayacağı üzere, bundan yaklaşık 10-15 sene kadar önce 5 ve 50 lira banknotları aynı renkteydi. Öğrencilerimden birinin anlattığı hikâyeye göre, kendi anneannesi okuryazar olmadığı için her alışverişe gittiğinde iki banknotu birbirinden ayırmakta oldukça sıkıntı yaşıyor ve endişe duyuyormuş. Bir diğer örnek ise okuryazar olmayan birinin markette satın aldığı bir malzemenin içindeki alerjenleri okuyamadığı için hastanelik duruma düşmesi verilebilir. Bu konuda farkındalık uyandırmanın ve okuryazarlık düzeyini ülke ve dünya çapında artırmanın yüksek önem arz ettiğini düşünüyorum.

Dilbilimde geleneksel görüş, bir dili konuşan tüm kişilerin birebir aynı gramer bilgisine eriştiğini söyler. Ancak, son 10 yıldır yapılan araştırmalar bizlere aslında durumun tam olarak böyle olmadığını, aksine bir dilin konuşucularının birbirlerinden çok önemli şekillerde ayrıldığını ve bunun da farklı gramer bilgisine sahip olmalarıyla ilgili olduğunu gösteriyor. Mesela, Dabrowska (2018) anadili İngilizce olan yetişkin konuşucuların edilgen yapı (Kitap okundu) bilgisinde önemli farklılıklar gözlemlemiş; bu farklılıklar ile kişinin eğitim seviyesi ve ne kadar okuma yaptığı arasında pozitif korelasyonlar bulmuştur. Bu araştırmaların içinde bugünkü posthümanist uygulamalı dilbilim yorumlamamız için belki de en önemlisi, okuryazarlığın dilbilgisi üzerindeki etkisiyle ilgilidir. Bu yazıda okurlarla paylaşmak istediğim ise, okuryazarlığın dilbilgisi üzerindeki etkisinin dildeki ögelerin kullanım sıklığına bağlı olmasının yanı sıra dünyada nerede doğup büyüdüğünüzle ve başka pek çok insan-ötesi eyleyiciyle dolaşık olduğudur.

Okuryazarlığın dilbilgisi üzerindeki etkileri şaşırtıcı derecede büyüktür. Dabrowska (2020), alanda çalışan araştırmacılardan biri olarak, bu etkiyi farklı dilbilimsel seviyelerde inceleyebileceğimizi açıklar. Örneğin, okuryazar kişiler sesletimde, kelime hatırlamada, hafıza testlerinde, kelime dağarcığında, karmaşık gramatik yapıların kullanımında, beyin aktivasyon hızlarında ve soyut düşünme yeteneklerinde okuryazar olmayan veya okuryazarlığı yetişkinlikte öğrenmiş kişilere göre daha yüksek performans göstermektedirler. Bu farklılığın ana sebeplerinden birinin, okuryazar insanların dile okuma kaynakları üzerinden daha fazla/sık maruz kalma ihtimali olduğu düşünülmektedir. Okuma kaynaklarının ise, en azından İngilizce için, konuşma diline oranla çok daha karmaşık, uzun ve çeşitli olduğu kanıtlanmıştır (Cameron-Faulkner & Noble 2013) . Böylece, okuma sırasında konuşmaya oranla dilin bu gelişmiş ve karmaşık yapılarını kullanmak, onları deneyimlemek için okuryazar kişilerin daha fazla vakti olmaktadır. Çünkü konuşma sırasında insanlar genellikle zamanla yarışmaktadır. Bundan dolayı da okuryazarlığın dilbilgisine ‘destek tekerleği’ etkisi yaptığı düşünülmektedir. Dilbilimsel kısmı kısa tutmak gerekirse şunları söyleyebiliriz: Okuryazar olmayan veya geç öğrenen insanların, okuryazar olan kişilere göre dilbilgisi açısından geri kaldığı, karmaşık yapıları kullanmada veya anlamada sıkıntı çektiği (mesela ilgi tümceleri “Hemşirenin beslediği hastayı göster” / “Hastanın beslediği hemşireyi göster”), daha az çeşitli kelime dağarcığına sahip olduğu ve soyut düşünmelerde sıkıntı yaşadığı söylenebilir.

Doğal olarak, dilbilimcilerin bu etkinin içinde tek düşündüğü faktör sıklık (frequency) değildir. Pek çok araştırmacı hafızanın, okula gitmenin veya IQ’nun da etkilerini ifade etmiştir (bkz. Huettig & Mishra 2014). Ancak, dilbilimcilerin pozitivist düşüncenin getirdiği ihtiyaçlardan dolayı nicel olarak ölçüm yapabileceği şeyler, posthümanist bir düşünce yapısı ile kıyaslandığında kısıtlıdır. Bundan dolayı da, fMRI, beyin aktivasyonu veya sıklık gibi nicel ölçümler okuryazarlığın dilbilgisine etkisi çalışmalarında kullanılmıştır.

Posthümanist bir bakış açısından ise bu nicel ölçümlere ek olarak, kişinin doğakültürlerini ve tüm bu eyleyicilerin, okuryazarlık da dâhil olmak üzere, dilbilgisini nasıl sürekli bir oluş içine koyduğunu görebiliriz. Bu doğakültürlerin içini açmak ve okuryazarlıkla olan dolaşıklığına bakmak gerekirse muhtemelen ilk incelememiz gereken şey WEIRD (Western, Educated, Industrialized, Rich, Democratic [Batılı, Eğitimli, Sanayileşmiş, Zengin, Demokratik]) ve WEIRD olmayan ülkeler olacaktır (Henrich et al. 2010), bir diğer deyişle konum. Okuryazarlık, kişinin dünyanın neresinde doğduğuyla derinden ilişkilidir, çünkü bu konum hem o ülkede eğitimi (ya da okuryazarlığa aktarılan bütçeyi) ve o ülkede okuryazarlıkla alakalı halkın görüşlerini veya kültürel tutumları etkileyecektir. Aynı zamanda sanayileşmiş bir ülke, genellikle o ülke halkını daha çok üretkenliğe itmek isteyeceği için her vatandaşını aynı seviyeye ve yeteneklere getirmeye çalışacaktır. Zengin ve demokratik olmak ise okula gönderilmeyen ve doğal olarak okuryazarlık öğrenmeyen çocukların hakkını korumayla bağlantılıdır. Ancak, bu özelliklerin birkaçının bir ülkede var olması doğrudan yüksek okuryazarlık seviyelerine öncülük etmeyebilir. Bu noktada kültürün de içten-etkimesinden bahsedebiliriz. Örneğin, UNESCO istatistiklerine baktığımızda Türkiye’de 65 yaş üstü kadınların %26’lık kısmının okuryazar olmadığını görüyoruz. Bu da bize Türkiye’deki kültürün ataerkiden nasıl etkilendiğini ve sonuç olarak bir neslin kadınlarının, yalnızca “evde yemek yapar, çocuk bakar” düşüncesiyle çok önemli bir yeteneği öğrenmekten alıkonulduğunu göstermektedir. Kadınların daha düşük okuryazarlık seviyelerine sahip olması, yalnızca Türkiye’ye ait bir durum olmamakla birlikte, dünyanın, kültürel açıdan eğitimi yalnızca erkeğe has olarak kodlamış başka bölgelerinde de yaygınca görülmektedir. Bir diğer deyişle, doğakültürlerin içine cinsiyetin de eyleyiciliğini katabiliriz.

Buna son ve biraz da varsayımsal olarak davranışsal genetiklerden (behavioral genetics) bahsedebiliriz. Davranışsal genetikler uzun bir süre ve nesiller boyunca tekrarlanan eylemlerin genetikleri nasıl etkilediğini ve bir sonraki nesle aktarıldığını açıklar (Van den Berg et al. 2003). Bu durumda, doğakültürlerin (kültür, konum, beslenme ve beslenmenin hafıza/beyin gelişimindeki etkisi gibi) içten-etkimesini görmemiz mümkündür. Nesiller boyunca okuryazarlığı öğrenmiş kişilerin ister istemez biyolojik gelişimi bunu yapmamış bir soya kıyasla farklı olacaktır. Bu farklılıklar gözle görülemeyecek bir ölçekte olabilir, ancak bu doğakültürlerin eyleyiciliklerinin olmadığı ve farklılıklar yaratmadıkları anlamına gelmez. Dolayısıyla, okuryazarlığın hem dilbilgisi hem de hayatta kalmak açısından önemli olduğu aşikârken, posthümanist bir okuma ile okuryazar olmamanın yol açabileceği sorunların daha detaylı bir incelemesi yapılabilir.


Kaynakça

Cameron-Faulkner, T., & Noble, C. (2013). A comparison of book text and child directed speech. First Language, 33(3), 268–279.

Dąbrowska, E. (2018). Experience, aptitude and individual differences in native language ultimate attainment. Cognition, 178, 222–235. https://doi.org/10.1016/j.cognition.2018.05.018

Dabrowska, E. (2020). How writing changes language. In A. Mauranen & S. Vetchinnikova (Eds.), Language Change: The Impact of English as a Lingua Franca. Cambridge University Press (pp. 75–94). Cambridge University Press. Retrieved from https://revistas.ucm.es/index.php/CJES/article/view/78219

Henrich, J., Heine, S. J., & Norenzayan, A. (2010). The weirdest people in the world? Behavioral and Brain Sciences, 33(2–3), 61–83. https://doi.org/10.1017/S0140525X0999152X

Huettig, F., & Mishra, R. K. (2014). How literacy acquisition affects the illiterate mind–a critical examination of theories and evidence. Language and Linguistics Compass, 8(10), 401–427.

UNESCO. (2022, June 8). Literacy Rate: Turkey. Retrieved from http://uis.unesco.org/en/country/tr

Van den Berg, L., Schilder, M. B. H., & Knol, B. W. (2003). Behavior genetics of canine aggression: behavioral phenotyping of golden retrievers by means of an aggression test. Behavior genetics, 33(5), 469-483.

+ posts