Siberfeminizm Üzerine: İnceleme-Eleştiri

Giriş

Duygu Aydemir‘in 2021 yılında yayımlanan Siberfeminizm kitabı, sadece siberfeminizm için değil feminizm açısından da verimli bir başlangıç teşkil eder. Siber-kültür, siber-kimlik ve cinsiyet kimliği başlıklarının öne çıktığı kitap, alana dair tarihsel ve güncel bir okuma imkânı yaratır. Okur olarak biz de Türkçe literatürde yeni sayılan bu kavrama ve kitaba dair inceleme ve eleştirimizi yazımızda aktaracağız.

Bildiğimiz üzere, toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklı biçimde toplumun erkeklik-kadınlık kurgulamalarına bağlıdır. Ataerkil toplumlarda eril ve dişil olarak heteronormatif cinsiyet düzeni normalleştirilmekte, dışında kalan tüm cinsiyet kimlikleri anormal/ sapkın ilan edilmektedir. Özne pozisyonundaki erkek, birçok sebeple tüm gruplara baskı uygulamakta veya onları nesne olarak görmektedir. Aydemir kitabın ilk bölümünden başlayarak feminizmin ne’liğini aktarmaya başlar. Buna göre feminizm “insan deneyimlerinin eril olarak tanımlanmasını reddeden” (Iannone, 2001, s. 219) bir hareket ve düşünce akımıdır, söz konusu cinsiyet temelli yapay eşitsizliklere ve haksızlıklara karşı mücadele eder. Feminizm(ler)in tarihsel gelişimi ve dalgalarına tanık olduğumuz bu ilk bölüm siberfeminizmin teorik ve uygulama alanına açılım yaparak tartışmaları robotik, yapay zeka ve büyük veri gibi güncel konulara çeker. İkinci ve üçüncü bölüm ise siber kültür ve siber kimliğin, cinsiyet kimliğinin yapıbozumuna etkisini ve siborg beden ve kimliğin cinsiyetsizleşmesini ele alır.  Biz ise yazımızda sadece siberfeminizmin ne’liğine eğilmeye çalışacağız.

Siberfeminizm

İnternet ortamına gönderme yapan “siber” sözcüğü, aynı zamanda “yönlendirmek” manasına gelir. Dolayısıyla siberfeminizm de feminizmin elektronik ortamına gönderme yapsa da siberfeministlere göre kuramı bu şekilde sınırlamak doğru değildir. Siberfeminizm ataerkil sisteme karşı kadınlar ile bilgisayarları bir araya getiren insan sonrası bir başkaldırı olarak okunabilir.

Siberfeminizmin en temelinde ise internet ve teknoloji, yani siber kültür aracılığıyla cinsiyet kimliklerinin yaşadığı cinsiyet temelli sorunlara çözümler aranmaktadır. Bunun önerisini ise siborg beden şeklinde sunan kuram, başlangıçta siber uzamın bireyin kimliğinin cinsiyetsizleşebilmesi sayesinde ataerkiye karşı olanak sahası oluşturduğunu, siber bireyin mevzubahis konumu üzerinden cinsiyetleri eşit kılabilme fırsatları barındırdığını belirtmektedir. Benzer şekilde siborg oluşu makine ve organizmanın birleşimi olarak gören Haraway’e (2016) göre bu, cinsiyetleri hem kurmak hem yok etmekle ilgilidir. Bu yüzden siber uzamda klişeleşmiş cinsiyet rollerini aşmak, cinsiyet sınırlarının ötesine uzanmak veya cinsiyetsizleşmek eşitliği yakalamanın ilk adımı sayılabilir (Akt. Aydemir, s. 247).

Elbette siber alan ataerkiden muaf değildir, aksine sosyal yaşamın her alanındaki eşitsiz konumlandırmaların tezahürlerini barındırır.  Bu yüzden siberfeminizm, Aydemir’in yazdığı gibi, “eril olarak düzenlenen teknolojinin ve sonrasında siber uzamın doğmasına öncülük eden internetin kadın ve LGBTİ+ gibi cinsiyet kimliklerine özgürlük sunabilme olanağını ele almaktadır ve bu özgürlüğü sunacak ortam olarak siber kültürü görmektedir” (s. 27).

Sanayi teknolojisinin ataerkil olmasının yanı sıra  kadınların teknoloji kültürü ve sektörüne ulaşımı asgari düzeyde kalmaktadır. Siber uzamda da eril tahakküm daha baskın işlemektedir. İnternet herkese açıklığıyla bu baskınlığı kırma potansiyeli taşırken; siberfeminizm de kadın, internet ve teknolojiyi bir araya getirerek eril tahakkümü yıkmak istemektedir. Öte yandan siberfeminizm, feministlere siber-uzamın olanaklarını koz olarak kullanmalarını, kendi çalışma-öğrenme alanlarını ele geçirmelerini ve tüm cinsiyet kimliklerinin eşitliğini hedeflemeyi öğütlemektedir.

Dördüncü dalga üzerinden güç kazanan siberfeminizm, internetin ve dijital kültürün büyüyüp geliştiği bir döneme denk gelmektedir. Bu dönemde bilginin viral biçimde yayılabilmesi ve geniş kitlelere ulaşabilmesi olanağının, önemli bir motivasyon yarattığını söyleyebiliriz. Aktivitist yönüyle feminist hareketlerin, sosyal medya platformları üzerinden, internet ile feminist ideoloji birleştirilmeye çalıştığı görülmektedir: siber alanın feminist hareket içinde yeniden düzenlenmesi, feminizmin görünür kılınması gibi. Siberfeminizm, feminist kuramların neredeyse tümüyle bağ kurduğu için tek bir perspektifle ve kesin sınırlarla değerlendirilemez.  

Tüm bunların ardından; “çeşitli feminizm hareketlerine dâhil fikirlerin internette paylaşılması, niçin yeni bir isimle anılsın?” sorgusu aklımıza gelebilir. Gayet makul, ancak Aydemir’in kitabında ve yaptığı diğer çalışmalar da görülebileceği gibi siberfeminizmin diğer feminizmlerden ayrılan kendine özgü nitelikleri bulunmaktadır.

Siberfeminizmin Kendine Özgülüğü

Bilim ve teknoloji toplumsal ilişkilerle iç içedir, dolayısıyla eski feminizmler artık eksik kalmaktadır. Ayrıca günümüzde Manuel Castells’in “ağ toplumu” (2008) dediği aşamaya geçilmiştir ve internet yaşamın hemen her veçhesine dâhil olmuştur. Dolayısıyla toplumsal ilişkilerde belirleyici hale gelen bu alanlarda cinsiyet kimliklerine özgürlük sunmak, siberfeministler için hayati önemdedir. Sanayi teknolojisi başından beri erkeğin gücünü ve (makineye benzettiği) yeteneğini öne çıkarmıştır, bu sebeple kadınların fiziksel ve teknik inşası eksik kalmıştır. Bilim ve teknoloji tarihinin öznesi de hep erkek olarak görülmüştür ve yanlıdır.  İki alanın sosyal evrimi biçimlendirdiği görüşü göz önüne alınınca, siberfeminist hareketin araç ve yöntemleri daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca medya ve yeni medya alanlarının da cinsiyetçilik, ayrımcılık ve ırkçılık tarafından kurgulandığını eklemeliyiz.

Tarih boyunca (beyaz) erkek, akıl ve mantık sahibi olarak bilim yapmaya uygun görülmüş, kadın ise sezgisel ve duygusal olarak ikincilleştirilip kamusal alandan dışlanmıştır. Kadınların bilişsel becerilerde zayıf görülmesi, kamusal alandan dışlanmasına ve özel alana hapsedilmesine sebep olmuştur. (Bu da özel mülkiyetin gelişmesi ve modern dönemde iktisadi aklın yaşamı yönlendirir hale gelmesiyle birlikte; toprağın, evin ve işin sahibi olan erkeğin yanında kadının ikincil pozisyona geçmesine dayanmaktadır.) Tüm bu ve benzeri asılsız sözde bilimsel ön kabuller feminizm tarafından zaten eleştirilmiştir.  Siberfeminizm ise eleştiriyi bir adım öteye taşıyarak geleceği, dişil niteliklere adamakta; kadınların prangalarından kurtulmasını teknik gelişmeye bağlamaktadır. Toplumsal sorunların siber uzama kaymasıyla, mücadelesini başlatan siberfeminist hareket bir yandan “cinsiyetsiz bir internet kültürü ve teknolojik düzen de amaçlamaktadır” (s. 82). Kuramın, bu şekilde çelişkili doğası medya sanatı, NFT ve dijital oyunlar üzerinden de güncel başka konulara açılımlar sağlamaktadır.

Kitaba döndüğümüzde Aydemir, siberfeminist analizle “robotlar ve yapay zekâda cinsiyet sorunsalı[na]” (s. 83-101) dair topladığı verileri paylaşmaktadır. Ne yazık ki geniş ve özetlenmesi güç olan bu ilgi çekici bölümü okurun dikkatine sunmakla yetinelim. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, robotları ve yapay zeka sistemlerini cinsiyetsiz yaratmak ve toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının teknolojiye sızan noktalarını teşhis etmek cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından önemli bir husustur. Yapılan çalışmaların bulgularına söz konusu bölümde değinen Aydemir cinsiyeti imleyen robotların, cinsiyet eşitsizliğini yeniden ürettiğini öne sürmektedir. Büyük veriyi işleyerek gelişen yapay zekâyı ele alındığında ise cinsiyetçi izler veya toplumsal cinsiyet kalıp yargıları barındıran bilginin içeriğinin ya eksik ya da eril yanlı olduğunu söylemek mümkündür. Yalnızca buradaki bu hususlar dahi siberfeminizmi kendine has bir hale getirmeye yeter sanıyorum.

Siber Gerçeklik ve Teknoloji Söylemi Üzerinden Siberfeminizme Eleştiri

Transhümanizm nasıl ki teknolojiye yeteri kadar önem vermemesi sebebiyle hümanizmi eleştiriyor ve biyolojik-insan-sonrasına erişmek amacıyla teknolojiyi yüceltiyorsa, siberfeminizm de benzer mantıkla feminizmi eleştirmekte ve cinsiyet sonrası amacıyla kadının (ve diğer cinsiyet kimliklerinin) kurtuluşunda teknolojiyi ileri sürmektedir. Transhümanist beden ile siborg varlık birbirini destekler niteliktedir. Zira bedenin cinsiyet ölçütü transhümanist teknoloji sayesinde değiştirilebilecek veya siborg toplumsal/biyolojik olarak cinsiyetsiz kılınabilecektir.

Siberfeminizme göre eski makineler ağır, kaba, kas gücüne dayalı ve erkeksi iken; yeni makineler hafif, estetik, zekâya dayalı ve dişil görünmektedir. Teknolojiye bakışında transhümanizm ve siberfeminizmin paralel ilerlediği söylenebilir.  Son kertede siberfeminizmin siber alanın dışına taşabilmesini, başka deyişle dijital kimlikten gerçek bedene geçebilmesini sağlayacak olan transhümanizmle kurduğu ortaklık olarak ele alınabilir. Dolayısıyla vurguladığı tek şey sanki cinsiyet kimliklerinin kurtuluşunu teknik gelişmeye indirgemektir.

Siberfeminizmin bilim, teknoloji ve internet ortamında kadın mücadelesini ve cinsiyet kimliklerinin özneliğini yükseltme girişimi son derece mühimdir, ancak siber ortamı kamusal alanın ikamesi gibi değerlendirdiği uç noktalar vardır. (Yahut teknolojinin, toplumsal yaşamın biçimlenmesi hususunda determinist ana kaynak olduğunu ima edebilecek ön kabullere de rastlanabilmektedir.) Siber ortamın kamusalın yerini alacağı söylemleri internet teknolojisinin ütopya olarak sunulduğu ilk zamanlarda sıkça dile getirilen hususlardan biridir.  Siberfeminizm kimi yerlerde bu sözde ütopyayı yeniden üretir gibi görünmektedir (İnternetin kesin olarak özgürleştirilmiş bir alan gibi kullanılabileceğine ve doğası gereği ütopik olduğuna dair fikirlerin fazla iyimser olduğu da zaten anlaşılmıştır.) Çağdaş medeniyetin en temel ruh durumlarını tükenmişlik, can sıkıntısı, bağsızlık, anlamsızlık ve depresyon oluşturuyor, bu olgu hayatın siber ortamdan ibaret olmadığının başlıca göstergesidir. Öte yandan COVID-19 süreci insanın dijital kimlikten ibaret olmadığını, siber ortamın yaşamın yerine geçemeyeceğini ve alt alanlarından biri olması gerektiğini sert biçimde göstermiştir. Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı Twitter, Instagram, Facebook vb. hesapları olmadığı gibi; yine transhümanist bir ütopya olarak sunulan Metaverse de değildir aksine gerçek bir odadır. Sanal ve gerçek arasında mutlak bir ikiliği kabul etmemekte hemfikir olsam da, yaşamın her veçhesinin, kendine has biçimde sanal ve gerçek uçlarından oluşan bir spektruma yakınsayıp uzaksadığını düşünüyorum. Dolayısıyla çok keskin iki ayrım yapmak da ikisini tamamen kesiştirmek de hatalıdır.

Öte yandan mevcut teknoloji anlayışı, en hayati sorunumuz olan iklim krizinin tetiklenmesinde birçok açıdan etkili faktördür, hatta tekno-kapitalist algoritma gereğince anti-ekolojik yapıya sahip olduğu da söylenebilir. Dolayısıyla teknolojiyi dostumuz olarak öne sürüp, cinsiyet eşitliği veya cinsiyetlerin aşılması hedefiyle düzenlemekle yetinirsek; gerçekliğin acımasız presi insanlarla birlikte tüm canlıların da üzerine binecektir.

Diğer yandan siberfeminizmin elbette (ilişkisel) posthümanizmle de bağı var. Posthümanizm nasıl ki hümanizmi “beyaz adam merkezli” görüyor ve özneliği yaşamın tüm ögelerine taşıyorsa, siberfeminizm de hem hümanizmin evrenselciliğine karşı parçalılığı öne sürmekte hem de erkek merkezli sistemi yıkmak ve özneliği tüm cinsiyet kimliklerine taşımak istemektedir. İnsanı, makine ve organizmanın tümlediği bir varlık olarak gören; etrafındaki türleri ona yoldaş eyleyen olan siberfeminizm, bu açıdan eleştirel posthümanizmle de yakınsamadadır. Hümanizmde akıllı, güçlü, özne konumunda yer alan erkek; feminizm ve posthümanizm tarafından eleştirilmektedir. Nitekim transhümanistlerin hedefledikleri ultra gelişmiş insanın kapitalist beyaz erk olduğu görünürdedir.

Siberfeminizm kendine özgülüğünü teknik ve cinsiyete yaklaşımında ortaya koyduğuna göre, mücadelesini gerçekliğe taşımak için transhümanizmle paralel ilerleyen yerlerden kopuşunu sağlamalıdır. Aydemir de kitabından yola çıkarak ancak ondan bağımsız kaleme aldığı makalesinde konuya dair uyarısını yapmaktadır “…teknolojinin insan üzerindeki tahakkümünden veya onun öznellik konumuna yükseltilmesinden de uzak durulmalıdır. Zira tekno-determinist bir bakış açısı kurulduğunda veya teknolojiye yüce bir değer atfedildiğinde, ikili karşıtlık sistemi yine hiyerarşik bir şekilde kurulur.”[1]

1941 yılında Fromm, insanın kendi yarattığı makinenin amaçlarına hizmet eden bir araç haline geldiğini ve araçsallaşmayla birlikte yabancılaşmanın şiddetlendiğini yazıyordur. Seksen yıl sonra bugün, yaşamı simülarklara taşımak için can atan sermaye merkezci tekno-kapitalist sistemi ve yapay gelecek ütopyalarını buluyoruz karşımızda. Siberfeminizm daha önce belirttiğimiz üzere, tutarlı bir politik ve teorik tekil feminist hareket değildir, ancak yazımızın bağlamı içerisinde baktığımızda feminizmini iki çatıdan birine dâhil etmesi gerektiği açık; transhümanizm ya da posthümanizm. Tartışmalar sürecek ve zaman gösterecek.


KAYNAKLAR

Aydemir, Duygu. (2021). Siberfeminizm: Siborg Beden ve Siber Kültürde Cinsiyetin Durumu, İstanbul: Urzeni.

Aydemir, Duygu. (2021). “Gelecek Dişitaldir.” https://thepentacle.org/2021/05/15/gelecek-disitaldir-siberfeminizm/

Castells, Manuel. (2008). Enformasyon çağı: Ekonomi, toplum ve kültür (Cilt 1): Ağ toplumunun yükselişi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.

Haraway, Donna. (2016). Siborg Manifestosu. Osman Akınhay (çev). İstanbul: Agora

Iannone, A. Pablo. (2001). Dictionary of world philosophy. London and New York: Routledge.


[1]https://thepentacle.org/2021/05/15/gelecek-disitaldir-siberfeminizm/

+ posts