16 Haziran Perşembe günü saat 18:00’da Goethe-Institut Ankara’da açılış yapan Eda Gecikmez’in, yazarlarımızdan Tuçe Erel koordinatörlüğündeki Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır sergisi[i] savaş ve göç bağlantısında ihmal edilmiş insan ötesi hayvanlar sorununa parmak basmaktadır. Pycnonotus Leucotis olarak bilinen Akyanaklı Arap Bülbülü’nün Suriye’deki iç savaştan etkilenerek diğer mülteciler gibi Türkiye’ye sığınma[ii] hikâyesinden esinlenerek hazırlanan bu sergide, savaş, göç, ölüm, doğum, yeniden doğum, son ve başlangıç gibi imgelerle yaşam sorgulanmaktadır. Bu imgeler esasında ülkemizde her an yüzleştiğimiz, belki de bu yüzden kanıksadığımız hisleri içermektedir.
Bu noktada, okuyanlara 2 Eylül 2015 tarihinde Akdeniz kıyılarına vuran iki yaşındaki Aylan Kurdi’yi hatırlatmak ve sevgiyle anmak isterim. Denize dönmüş bedenindeki tüm insan ve insan olmayan, kültürel ve maddesel, savaş ve göç izlerini görmek Aylan’ın bedenini bütün eyleyicilerin eriyip ölüm mânâsı çıkardığı bir pota olarak ortaya çıkarmaktadır. Her hatırlayışımızda kalbimizi acıtan bu ölüm, göç ve savaş bağlantısındaki son ve başlangıcın dolanıklığına işaret etmektedir. Sergi kitapçığında da yazıldığı üzere:
Yeraltı dünyasında ırmaklar ters yönde kaynaklarına doğru akar. Dünyada devrilmiş baş aşağı duran her şey yeraltında normal durumundadır, bu dünyada kırık olan şey öbür dünyada sağlam demektir. Burası imkansızın yeridir, imkansızı paylaşma yeri, bitmeyen, bitişlenemeyen, kendilerinde kalmayan, kendilerinden taşan, kendilerini aşan imgelerin mekanı. Bakışımızın hiçbir zaman kesişemeyeceği bir bakışın bize baktığını hissettiğimiz, her şeyi boşluğun imkansızlığında buluşturan bir alan.
Bu alan Aylan’ın alanı. Aylan’ın gerçekte hiç göremeyeceğimiz bakışlarını yaşamın boşluğunda hissettiğimiz arada kalmışlık alanı. Bu alan ülkeler ve kıtalar arası politikaların etki ettiği minik bir bedenin alanı. Bu alan hem umudun hem de umutsuzluğun alanı. Bu alan madde-mânâ dolanıklığında ölüm ve yaşamın iç içe geçtiği var oluş alanı… Bu alan bir doğuş hikâyesi. Bu alan bir ölüş hikâyesi.
Göç dalgalarında savaş ve iklim krizinin etkisi yadsınamaz. Birleşmiş Milletler raporlarında da yeri olan göç ve iklim değişikliği bağlantısı, gelecekte göçlerin temel sebebi olarak görülmektedir. Birleşmiş Milletler’in 31 Temmuz 2019 tarihli “Migration and the Climate Crisis: the UN’s search for solution” (Göç ve İklim Krizi: BM’nin çözüm arayışı) başlıklı haberi şu korkunç tabloyu gözler önüne sermektedir: Haber, 2019 yılı için 17.2 milyon insanın çevresel felaketler sebebiyle göç etmek zorunda kaldıklarını, okyanusun asitlenmesi, çölleşme ve kıyı bölgelerindeki erozyon gibi yavaş çevresel değişimler sebebiyle insanların kendi topraklarında hayatta kalma şanslarının giderek azaldığını vurgulamaktadır. Bu haberde ayrıca Dünya Bankası’nın 2050 yılına kadar 143 milyon insanın iklim krizi sebebiyle göçe zorlanacağı tahminine de yer verilmektedir.[iii]
Savaş, iklim krizi ve göç bağlamında pek çok mülteci insanın hikâyesine yer verildiği ortadadır. Serginin ilgi çekici noktası bu bağlamlarda bir insanın değil, bir kuşun izini sürmesidir. Nitekim insanlar kadar insan olmayanların da savaş ve iklim krizinden etkilendiği gerçeğiyle, insan söylemi üretemeyen insan olmayanların hikâyelerinin de gün yüzüne çıkması büyük önem arz etmektedir. İnsan eliyle başlıca çevre kirliliği, savaş, avcılık, sanayileşme, kentleşme, ormanlık alanların yok olması, yanlış tarımsal uygulamalar neticesinde sulak alanların kurutulması, büyük ölçekli ticari yatırımlar gibi sebeplerle[iv] yaşam alanları tahrip olan insan ötesi hayvanlar, topraklarını terk edip yeni topraklar bularak oraya göç etmeye zorlanmaktadırlar. Yeni çitler, yeni sınırlar ve yeni tanımlarla göçler zamanını yaşadığımız gerçeğini göz önünde bulundurarak dünyanın şu anda insanlar ve insan olmayan hayvanlar, mikroplar, virüsler, hatıralar, bitkiler, robotik bedenler, organik ve inorganik maddeler de dâhil olmak üzere tüm oluşumlarla bir göç dalgası içinde olduğu söylenebilir.
Bu göç dalgasının içinde Serpil Oppermann, “Introducing Migrant Ecologies in an (Un)Bordered World”[v] (Sınır[sız] Bir Dünyada Göç Ekolojilerini Tanıtmak) isimli makalesinde Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan dağ ceylanlarına dikkat çekmektedir.[vi] Hatay’ın Kırıkhan ilçesi ve Suriye’nin Gırmitlik olarak bilinen Şeyh el-Hadid Köyü arasındaki sınır bölgesine sığınan dağ ceylanları, Kırıkhan Suriye sınırındaki tel örgüleri aşarak güvenli topraklara kendilerini atmaya çalışmaktadır. Bu durum bu sınır bölgesini tabir-i caizse geyiklerin mülteci kampı haline getirmektedir.
Geyiklerin savaş mağduru insanlar tarafından karınlarını doyurmak için avlandığı karşı taraftan tel örgünün diğer tarafına uzanan yaşam ve huzur peşinde tehlike bir göç hikâyesi.
Bu tel örgüler insan ve insan olmayanların acıları ve umutlarıyla örülü bir başlangıç ve yok oluş tarihidir. Bu tel örgüler kendi anlatım eyleyicilikleriyle bize insan ötesi bir öykü haykırmaktadır. Tel örgülerin anlattığı bu öyküye kulak verelim…
Aylan Kurdi’nin ve zorunlu göç yolunda yok olmuş sayısız insan ve insan olmayan canlıların anısına…
Tel örgülerin haykırdığı öykü onların öyküsüdür!
[i] Daha detaylı bilgi için bkz: http://edagecikmez.blogspot.com/2022/06/kus-gorulmez-fakat-sesi-agactadr-bird.html
[ii] Daha detaylı bilgi için bkz: Mehmet Yıldırım, “Arap Bülbülü de Savaştan Kaçtı.” https://www.sabah.com.tr/yasam/arap-bulbulu-de-savastan-kacti-2715961
[iii] Daha detaylı bilgi için bkz: https://news.un.org/en/story/2019/07/1043551
[iv] Nuri Kaan Özkazanç ve Emir Özay. “Göçmen Kuşları Tehdit Eden Faktörler.” Bartın University International Journal of Natural and Applied Sciences 2. 1 (2019): 77-89.
[v] Serpil Oppermann, “Introducing Migrant Ecologies in an (Un)Bordered World.” ISLE 24. 2 (2017): 243-56.
[vi] Daha detaylı bilgi için bkz: Yücel Sönmez, “Dağ Ceylanları: Yaşamak İçin Sınırları Kaldırdılar.” https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/dag-ceylanlari-yasamak-icin-sinirlari-kaldirdilar-40288943