PENTACLE 101: Ekoeleştiri

Ekoeleştiri, temelde siyasallaştırılmış bir okuma uygulamasıdır ve 1990’ların başında, tam tarihi ile 1992’de Nevada Üniversitesi, Reno’da Çevre ve Edebiyat Çalışmaları Derneği (ASLE)’nin kurulmasıyla, “edebiyat çalışmalarına dünya temelli bir yaklaşım” olarak başlamıştır. Cheryll Glotfelty tarafından, The Ecocriticism Reader: Landmarks in Literary Ecology (1996) [Ekoeleştiri Derlemesi: Edebi Ekolojide Anahatlar] başlıklı eserin Giriş bölümünde “edebiyat ve fiziksel çevre arasındaki ilişkinin incelenmesi” olarak tanımlanan ekoeleştirinin başlangıçtaki amacı iklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi ve küresel biyoçeşitlilik krizi gibi gündemi zorlayan çevresel konularda farkındalık yaratmaktı. 1990’ların başı itibariyle ekoeleştirmenler, ekofeminist çevre filozofu Val Plumwood’un “Dünyadaki Ötekiler” adını verdiği varlıkların haklarını savunmakla ilgiliydiler.

“Çevreci Eleştirinin Geleceği” [The Future of Environmental Criticism] adlı eserinde Lawrence Buell, feminizmin tarihçesini hatırlatan bir biçimde, ekoeleştirinin bu ilk yıllarından “birinci dalga” diye bahsetmektedir. “İkinci dalga” ise, “biyomerkezci” bir yaklaşımdan “sosyomerkezci” bir yaklaşıma kararlı bir geçişi içermektedir. Bu sürecin, 1999’da Kalamazoo’da yapılan ASLE konferansında, çeşitlilik konulu bir yönetim kurulunun oluşturulmasıyla başladığı söylenebilir. Bu yönetim kurulu, ana konuşmacıların ve delegelerin demografik homojenliğine karşı toplanmış ve bu nedenle çeşitliliği konu edinmiştir.

Bugün, Birleşik Devletler’de popüler olan yaklaşımlar (ekoeleştirinin erken dönemlerinde görülen dış çevre deneyimine dair ısrarcı tutum ve biyobölgeselliğin siyasal felsefeleri gibi) gezegenin bütününü ilgilendiren çevresel krize bir yanıt olarak yetersiz görünmektedir. Bu nedenle, ekoeleştirinin odağı, Ursula Heise’nin “küreselliğin çevresel hayal gücü” olarak adlandırdığı ve çevresel adalet ile feminist ve sömürgecilik dönemi sonrası alanlarda çalışan ekoeleştirmenlerin eserlerinde yansıtılan bir dokuya doğru yönelmiştir. Bunu takip eden dönemde ortaya çıkan maddeci ve posthüman ekoeleştiri gibi alanlar ise, alanın posthümanizmden ve özellikle yeni materyalizmden beslenmesi, hatta bu çalışma alanlarıyla iç içe geçmesiyle ortaya çıkmıştır.

Bunun yanısıra, Orta Çağ, Rönesans, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl edebiyatlarına odaklanan ya da temelde ırk, engellilik, cinsiyet ve maduniyet (subalternity) konuları etrafında kuramsallaşan kimlik temelli teorilerle ilgilenen ekoeleştirel çalışmalar da mevcuttur. Yalnızca yaklaşık yirmi yıllık bir süre içerisinde inanılmaz yol kateden ekoeleştiri, çağdaş eleştirel kuramlar arasında etkin bir yere sahiptir. Peki, ekoeleştirel kuram tarafından sunulan doğakültürlerin bir haritası nasıl çıkarılabilir? Greg Garrard’ın Ekoeleştiri [Ecocriticism] adlı eseri, kirlilik, pastoral ve Dünya gibi “ana metaforları” eleştiride düzenleyici kavramlar olarak öne sürer.

Çalışılması faydalı başka başlıklar altında sağlık, iklim ve insanlık da önerilebilir – ki son dönemde çevreci beşerî bilimler ismi verilen çoklu kuramlar bütününe evrilen bu alanda sosyal ve beşerî bilimlerin yanı sıra doğa ve sağlık bilimlerinden de çokça destek görülmekte, kesişimselliğe doğru bir yön çizilmektedir.

+ posts