Salla Kafayı, Kurtar Dünyayı: Gotik Ekoeleştiri

TETİKLENME UYARISI: Aşağıdaki makalede incelenen şarkı sözleri, Metal müziğin ve tüm alt türlerinin doğası gereği çeşitli şiddet imgeleri barındırmakta ve tabu sayılabilecek konuları ele almaktadır. Okuyucularımızın dikkatine sunulur.

İngilizce orijinali Başak Ağın tarafından kaleme alınan bu makale, Serpil Oppermann editörlüğündeki New International Voices in Ecocriticism (2015) başlıklı kitapta bir bölüm olarak yayımlanmıştır. Makalenin, Rowman & Littlefield desteğiyle Lexington Yayınevi’nden alınan özel izinle PENTACLE için çevirisini Zeynep Arpaözü, Billur Bektaş ve Süleyman Bölükbaş üstlenmişlerdir. Redaksiyon Barış Ağır’a, son okuma Başak Ağın’a aittir. Atıf vermek isteyenler için, orijinal eserin künye bilgileri aşağıda sunulmuştur ve orijinal metindeki sayfa numaraları metin içerisinde köşeli parantezle, koyu renkli olarak verilmiştir:

Ağın Dönmez, Başak. “Bang Your Head and Save the Planet: Gothic Ecocriticism.” New International Voices in Ecocriticism. Ed. Serpil Oppermann. Lanham: Lexington, 2015. 71-83.


Ekoeleştirinin erken tanımlarından bir tanesi şöyledir: “Edebiyat ile fiziksel çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma alanı.”[1] O zamandan beri, ekoeleştiri, edebiyat sınırlarının da ötesine geçerek kapsamını genişletmiş; odağını, medya analizi ve görsel-işitsel metinler de dahil olmak üzere, kültürel olarak üretilmiş eserleri çevreci bir bakış açısıyla okumaya yöneltmiştir. Kültürel materyallerin incelenmesi ekoeleştiri için iki sebepten elzemdir. İlk sebep, edebiyat ve diğer kültürel eserlerin birbirlerinden ayrılamaz oluşudur. İkincisi ve daha önemlisi ise şudur: Film, şarkı ve reklam gibi çağdaş kültürel metinler, edebiyat eserlerine kıyasla, görece daha geniş bir kitleye ulaşmaktadır. Böylece, ekoeleştiri daha geniş kitlelere hitap eden materyal türlerine odaklanarak uygulamada gerçek bir fark yaratabilmektedir. Simon C. Estok’un da dediği gibi, “ekoeleştiri, akademinin dar sınırları dışında da herhangi bir etki yaratmak istiyorsa, sadece kendisini tanımlamanın ötesine geçmesi, değerler meselesini akademi-dışı dünya ile de anlamlı bir şekilde bağlayarak ele alması gerekir.”[2] Estok burada kuram ve uygulama arasında bağlantı kurmanın önemini vurgulamaktadır. Bu kitabın [Ç.N. New International Voices kitabı kastediliyor] birçok bölümünde de vurgulandığı üzere, akademi-dışı materyali akademik dünyaya taşıma teşebbüsleri halihazırda var olsa bile, belki istemsizce ihmal edilmiş veya yok sayılmış konular hâlâ vardır. Bu materyaller “çok sarsıcı, gotik veya garip” oldukları için adeta “yol kenarında, kıyıda köşede terk edilmişler veya gömülmüşler”[3] diye düşünebiliriz. Örneğin, ekolojik-edebiyat çalışmalarının “karanlık tarafı” ile ilgilenen araştırmacı pek bulunmaz. Yine de birkaç istisnadan söz edebiliriz: Doğanın “ironisini, çirkinliğini ve dehşetini” ifade etmek için “karanlık ekoloji” kavramını öneren Timothy Morton[4] ve “kara ekoloji” kavramı ile Levi R. Bryant gibi… Öyle ki Bryant’ın bu terimi, çevresel yıkımı karşılarken “itimat edebileceğimiz, kendi kendini denetleyen bir bilgeliğe dair hiçbir kanıtın olmadığının” kabulüne zorlayan “karamsar bir an” olarak Jeffrey Cohen’in Prizmatik Ekoloji (Prismatic Ecology) (2013) [72] kitabında yer edinmiştir.[5] Bununla birlikte, bu araştırmacıların yaklaşımları da akademi-dışı popüler sanat—Heavy Metal gibi—ve ekoeleştiri arasındaki ilişkiye tamamen odaklanmaz. Ancak, burada Morton’a Amerikalı Black Metal grubu “Wolves in the Throne Room” üzerine yaptığı çalışma için hakkını teslim etmek gerekir.[6] Bu grup hakkında müzik eleştirmeni Erik Davis de yazmıştır ve açılış satırları şöyledir: “Heavy Metal’in içini yeterince kazarsanız orada çevrecileri bulacaksınız”.[7] Davis bu sözlerinde tamamen haklıdır, tıpkı Death Metal türündeki benzerleri Gojira’daki gibi, Wolves of in the Throne Room grubu üyeleri de çevreci aktivistlerdir ve ayrıca Morton, Wolves’un müziğinin, kendisinin “hipernesneler” kavramına ne kadar katkı sunduğuna dair de bir ilişki kurmuştur. Çevre duyarlılığı yaratmak için seslerini yükselten diğer Heavy Metal grupları ise ekoeleştirmenlerin çoğunun dikkatinden kaçmış gibi duruyor. Örneğin, Coleridge’in “Kadim Denizcinin Ezgisi” (Rime of the Ancient Mariner) (1798) şiiri birçok ekoeleştirel çalışmanın (lisans öğrencileri için bile) odağı olmuşken, aynı adlı Iron Maiden parçası akademik çalışmalarda pek fazla ilgi görmemiştir.

Halbuki, kıyıda köşede kalan temalar, ekoeleştiri kendisini akademi-dışı dünyadan yabancılaştıramayacağı için bir gerekliliktir; hele ki amaç fark yaratmak ve düşünce yapısını daha ekolojik bir yere doğru değiştirmek ise. Robert Walser’ın da belirttiği gibi “müzikal ve toplumsal eleştiri birbirlerinden ayrılamazlar”.[8] Dolayısıyla toplumsal direnişten türeyen tüm müzik türleri de ekoeleştiri alanına dahil olabilir. Toplumsal ve politik eleştiriler hem Heavy Metal hem de ekoeleştiri için elzemdir. Richard Kahn şöyle der:

Rock ve popüler müziğin diğer formları çevreci aktivist mesajları yaygın bir şekilde desteklemiştir. 1960’ların başlarında, karşıkültür gençlik bu müziği algılanan muhafazakâr standartlara karşı bir protesto formu olarak benimserken birçok rock müzisyeni de çevresel yıkım ile ilgili sorunları ele aldılar. Bunlar insanlarda doğan yeni ekolojik hassasiyetlerin ve farkındalıkların sunduğu kurtuluşu da içeriyordu. [. . .] Türün, Black Sabbath veya Led Zeppelin gibi gruplarla başlangıcından beri “heavy metal” olarak bilinen hard rock formları çevreci mesajlar barındırıyordu. 1980 ve 1990’larda, Metallica ve Megadeth gibi başlıca metal grupları nükleer yıkım ve diğer çevresel kaygılarla ilgili önemli parçalara imza atmaya devam ettiler.[9]

1960’lardan bile önce, rock ve erken metal müzik grupları mega-şirketlerin kâr-odaklılığının doğrudan bir sonucu olarak gördükleri çevresel yıkım ile ilgiliydiler. Malvina Reynolds’ın “Free Enterprise” (Hür Teşebbüs) (1951) parçası gezegenin nasıl da kirletildiğine dair doğrudan bir eleştiri ile başlar: “Soluduğun hava zehir, yediğin yemek ondan da kötü.”[10] Bilinen ilk çevreci parça olarak “Free Enterprise”, “serbest pazarın ahlak dışılığı ile ilgilidir: [73] Kurumsal ve çok uluslu şirketler çevre, halk sağlığı, çalışma koşulları, demokrasi ve insan hakları pahasına hareket ediyor ve çalışıyorlar.”[11] Parçanın sözlerinde de açıkça görüldüğü gibi, çok uluslu şirketler; özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi liberal hümanist idealleri açgözlü eylemleri için birer neolojizm olarak kullanırken, aslında doğal kaynakları olabildiğince kâra çeviriyor ve dolayısıyla hem insanı hem de insandışı canlıları sömürüyor. Dahası, “doğal kaynak” gibi bir terimi kullanmak bile parçanın kapsamı ve amacı doğrultusunda sorun olarak görülebilir çünkü doğayı durmadan sömürülebilecek bir kaynak olarak görmek gezegeni yıkımın eşiğine sürükleyen düşünce tarzının temelinde yatıyor. “Free Enterprise”ın sertçe eleştirdiği tam da budur. Reynolds’ın 1969 yılı parçası “DDT On My Brain” (Beynimde DDT) ikinci bir örnek olarak ele alınabilir. Bu şarkı Rachel Carson’ın Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gelişigüzel DDT ilaçlamasının çevresel sonuçlarını doğrudan aktaran Sessiz Bahar (Silent Spring) (1962) kitabının bir yankısıdır. Carson’ın DDT karşıtı metni halkın bu zehirli maddeye karşı bir tepki geliştirmesini sağladı, 1972’de ise DDT’nin en yaygın kullanımlarının Birleşik Devletler’de yasaklanmasına ön ayak oldu. Carson gibi, Malvina Reynolds da “DDT On My Brain” adlı parçayla, toprakta, havada, suda ve insan sağlığında etkilerini tam olarak anlamadan yüksek miktarda kimyasalın çevreye salınmasının mantığını sorgulamaktadır. Şarkının sözleri[12] açıkça DDT’nin yaban hayatına, tarıma ve insan yaşamına doğrudan bir tehdit oluşturduğunu belirtiyor. Harekete geçmenin önemini anlamaya yardımcı olduğunu da düşünürsek şarkının popülaritesinin, çevreci farkındalığı yaymaya katkı sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Benzer şekilde, Grand Funk Railroad’un E Pluribus Funk (1971) albümü, insanları “bir bütün olarak toprağa ve Dünya’ya saygılı ve duyarlı bir muamele göstermeye davet etti:”[13] “Toprak boyunca haberi yay ve yapabileceğinin en iyisini yap/ Sahip olduğumuz tek şey bu toprak; safını seç ve toprağı koru.”[14] John Denver’in 1973 tarihli şarkısı “Rocky Mountains Suite” de turistik gelişmenin, yapılaşmanın ve nüfusun genişlemesinin yanı sıra şehirleşmenin ve sanayileşmenin ortaya koyduğu tehlikelere karşı dikkat çekti. Şarkı, tehlikelere ve tehditlere “hassas dağ ekosistemlerinin direnemeyeceği”ne dair bir uyarıydı.[15] Tüm bu sanatçılar ve gruplar, ekoeleştiri ve sosyo-müzikal eleştiri arasındaki olası ilişkiye işaret etmektedir. Dolayısıyla, müziği (özellikle toplumsal direniş müziğini) dışarıda bırakmak, ekoeleştiri içerisinde doldurulması gereken bir boşluktur.

Bu boşluğu, popüler sanat sayesinde akademi ve akademi-dışı arasındaki açığı birleştirerek doldurmak için, Heavy Metal’in (ve popüler müziğin diğer türlerinin) teori ve uygulamanın kaynaştırılmasında bir araç olarak kullanılabileceğine inanıyor ve gotik ekoeleştiri kavramını öneriyorum. Heavy Metal müzik türünde, karanlık ve korku gibi yaygın olarak kullanılan, yücelik duygusuna dayalı ulvî duygulanımların veya kasti olarak uyandırılan ekofobik hislerin (Iron Maiden’ın “Fear of the Dark” [Karanlık Korkusu] eserindeki gibi) [74] varlığı her ne kadar özünde gotik unsurlar taşısa da, gotik ekoeleştiri adlandırması, şarkıların tamamen gotik edebiyat geleneğini takip ettiği anlamına gelmiyor. Açıkça gotik yücelik günümüz rock dahil olmak üzere Heavy Metal alt türlerinin temelini oluşturmaktadır. Heavy Metal enerjisini tam da buradan almaktadır. Terimin edebiyatta kullanımına gelecek olursak, Horace Walpole’un Otranto Şatosu (Castle of Otranto) (1764) eseri ile başlayan ve roman türünde çığır açan Clara Reeve’in Yaşlı İngiliz Baronu (The Old English Baron) (1778) eseri, Ann Radcliffe’in Udolpho’nun Sırları (The Mysteries of Udolpho) (1794) ve İtalyan (The Italian) (1797) romanları, Matthew G. Lewis’in Keşiş (The Monk) (1796) eseri, Mary Shelley’nin Frankenstein’ı (1818) ve Charles Maturin’in Gezgin Melmoth’u (Melmoth the Wanderer) (1820) gibi eserler, gotik geleneğin genel biçimlerini takip etmişlerdir. Bunlar, halk masallarının ve mitolojilerin doğaüstü unsurlarını; tabiatın karanlık ve kasvetli manzaralarını ve doğa unsurlarını ön plana çıkardılar. İsveçli senfonik metal müzik grubu Therion gibi, bu gotik edebiyata benzer bir yol izleyen bazı Heavy Metal gruplar, hem korku hem de çekim uyandıran şarkı sözleriyle İskandinav ve Yunan mitolojisinden veya Eski ya da Yeni Ahit’te bahsi geçen mitolojik yaratıklara odaklandılar. Dahası birçok şarkı kıyamet imgeleri içermektedir. Grubun Deggial adlı 2000 albümünden “Eternal Return” (Sonsuz Geri Dönüş) şarkısı (ki “Dünya değişiyor/ Ve dağılıyor / Krallığın sonu / Ve de yüreğin” gibi rapsodik sözlere sahip bir eserdir) tam da böyle bir örnektir.[16] Tom J. Hillard’ın da gösterdiği gibi, zamanla, gotik metinler arasındaki benzerlikler daha az belirgin olmaktadır ve böylece “gotik” kavramı, metinleri mükemmel bir şekilde içine yerleştirebileceğimiz, sınırları belli bir kategori olmak yerine bir üslubu betimleyen bir sıfat olarak kalmıştır.[17] Heavy Metal şarkıların durumu da tam böyledir işte. Neredeyse hepsinde gotik bir etki olsa bile, Heavy Metal şarkıların tümünü gotik geleneğe sığdırmak ne tam olarak yerinde ne de tamamen yanlış olur. Diğer yandan, Fred Botting şunu öne sürer: “Gotik, yazında aşırılığı ifade eder,” ve fiziğin, psikolojinin ve toplumun kısıtlarını ve sınırlarını araştırır.[18] Hillard bu gibi kısıtları şiddetin ve acının, korkunun ve endişenin, cinsel saldırganlığın ve sapkınlığın aşırılığı olarak örnekler. Bunların hepsi de Heavy Metal şarkı sözleri içinde bolca bulunur. Sosyopolitik eleştirilere ve çevreci kaygılara gelince, aşırılığa duyulan benzer bir çekim sözlerde açıkça görülebilir. Agathocles’in şarkılarında açıkça gözlemlenebildiği gibi, çoğu şarkı, “masuma zulmedene karşı şiddeti teşvik eder.”[19] Grup, insanların hükmettiği, baskıladığı ve hayvanları katlettiği durumu tersine çevirir ve böylece hayvanların, zalim insanların onlara bugüne kadar yaptıklarına “karşılık vermesine” ve intikam almasına olanak tanır:

Bir hayvan var

Bağırsakları parçalanmış

Deneyler yüzünden oldu

Ama şimdi kaçtı ve deli dana oldu

[75] Ve bu hayvan

Geri geliyor

Ezmek için tüm şirketleri

Böylesine eylemleri destekleyen[20]

Nefret ve tiksinti duygularını yaratmayı amaçlayan daha güçlü bir örneğin, çok daha kaba sözleri de mevcuttur:

Hayvan katliamı, sürekli devam ediyor

Et endüstrisi büyüyor

Ama size söyleyeyim, size ne yapacağımı

Siz, umursamaz tüketiciler!!!

Sizi kafatasınızdan sökerim

Endoderm irininizi yutarım

Kurtçukların öğününü yerim

Cesetlerinizi kemirerek[21]

Şarkı, esasında, insanları uzun süredir ellerinde tuttukları merkezi konumdaki tahtından indirir ve onları bir zamanlar kurban yerinde olan hayvanlarla yer değiştirir. Özellikle vücut parçalarının bahsi ve bedensel imgelerin tekrarı ile, şarkı bir tür iğrenme algısı yaratır ve böylece poetik persona “öteki” olanla bağdaştırılır/özdeşleştirilir. Bu bakımdan, Heavy Metal ekolojik düşüncenin kendisine oldukça benzer, ki buna Timothy Morton “anti-synethiaphobic” der—ne Heavy Metal ne de ekolojik düşünce birbirine alerjiktir.[22] Heavy Metal’in poetik persona’sı (ki bu rolü bazen grup üyeleri sahnedeyken, çoğunlukla da alaycı bir tavırla veya “mahsusçuktan” üstlenir), ana-akım için muhakkak bir “öteki”dir. Dolayısıyla, Heavy Metal sadece diğerine “alerjik olmayan” değildir, ancak aynı zamanda son derece “öteki”dir. Yalnızca gotik üslubun canavarsı figürünü tasvir etmez, canavarın ta kendisidir. Bu tarz özellikleri göz önünde bulundurarak, literatürdeki terimin yolunu izleyen genel kalıptansa, etkiye değinmek için betimleyici sıfat görevini görmeyi amaçlayan “gotik” teriminin, ekoeleştiri ile birleştirilmesi, bu bölümün amacı doğrultusunda yeterince uygun görünmektedir.

Doğanın karanlık tarafına çekimi ve onunla olan gotik bağlaşıklığı bakımından, Heavy Metal aynı zamanda—temalarının da addettiği gibi—Timothy Morton’ın ileri sürdüğü ve geliştirdiği bir konsept olan karanlık ekolojiyle de ilişkilidir. Morton’a göre, “doğayı” saf ve vahşi olarak tasarlıyor ve inşa ediyoruz; pisliği ve kirliliği ondan hariç tutuyoruz/ayırıyoruz.[23] Doğanın güzelliği ve karmaşıklığı takdirle karşılanırken, karanlık yönleri dışlanmaktadır. Dolayısıyla, doğaya olan bu tarz yaklaşımda pislik ve kirlilik, [76] öteki-aşağılık olarak kategorize edilmektedir. Morton’ın “karanlık ekoloji” konseptine uygun olarak, Heavy Metal imtiyazsız, absürt veya aşağılık olanla yakınlıktan korkmaz. Tüm bunlar göz önüne alındığında, genel olarak Heavy Metal türünün ve özelde de bazı alt türlerinin şiddet, katliam ve dehşetle bağdaştırılmasından doğan kötü şöhreti, dinleyicide iğrenme ve şaşkınlık duygularının ortaya çıkmasına kasten uğraşması ve hastalıklı olana karşı yüceltme imalarında bulunması, Heavy Metal ve öteki-aşağılık kavramı arasındaki ilişkiye de işaret etmektedir. Buna göreceli olarak daha ılımlı bir örnek Gammacide’ın bir şarkısında bulunabilir. Grubun Victims of Science (Bilim Kurbanları) (1989) adlı albümü insanlığın yeryüzüne karşı pervasız zulmünü eleştirmeyi ve dinleyiciyi gerçeklerin acı olduğuyla yüzleştirmeyi amaçlamaktadır:

Aerosol ozon tabakasına zarar verdi

Cilt kanseri vakaları yükseldi

İnsan boku, AIDS’li kan

Sahile vurdu

Burnundan lavabo-aç soluyor, suratın buruşuyor

Vücudunu daha fazlasını kabul etmesi için zorla

Kan bankasında terliyor, ellilik (bira) satıyor

Gözlemle ve bana ne gördüğünü söyle

Arkanı dön, gerçekliğe kör

Toplum kendi kaderini mahkûm eder

Çok geç olmadan uyan

Radon gazı evine giriyor

Sessiz görünmez ölüm

Öğlen yemeğinde pestisitler

Nefesinde nikotin

Anaokul keşi, babası tecavüz etmiş

Gündüzün belediyenizin başkanı

Sırtından bıçaklayan alçaklarla dolu bir halk

Arkadaş yok, sevgi yok, acıma yok[24]

Vücut sıvılarından, dışkılamadan, ev temizliği için tasarlanmış kimyasalların uyuşturucular yerine kullanımından, toksik maddelerin solunumundan, ölümcül hastalıklardan, çocuk istismarından, uyuşturucu kullanımından, tecavüzden ve ensest ilişkilerden bahsederek dinleyicide sefillik hissi yaratan grup, aslında, Morton’ın sözleriyle, “çoktan gerçekleşmiş” faciaya dikkat çekmektedir.[25] Yukarıda da tartışıldığı üzere, Heavy Metal “dışlanmış öteki” ile bağdaştırılır ve Ötekiliği kucaklaması nedeniyle, şüphesiz, tepki ve başkaldırının müziğidir. Çevresel koşulların bu biçimde doğrudan öteki-aşağılık konumunda temsil edildiği müzik ve şarkı sözlerinin ekoeleştirel incelemeleri, ekoeleştirinin genel-geçer konularının sınırları ötesine bakmanın önemine işaret edebilir, hatta böylelikle de dikkat süremizi aşan konulara yeniden odaklanmamızı sağlayabilir. Bunu da öncelikle [77] postkolonyal ekoleştiri ve çevre adaleti odaklı ekoeleştirinin kapsamını genişleterek ve en sonunda da hepsini gotik ekoeleştiri gövdesinde birleştirerek ortaya koymak mümkündür.

Ekoeleştirel düşünceyi popüler hale getirmek ve teoriyi pratiğe dökmek için çevresel farkındalığa sahip Heavy Metal’i kullanmak çok fazla çaba gerektirmez, zira belli ekolojik konseptler Heavy Metal’in çevresel konulara bakış açısıyla yakın ilişkidedir. Örneğin, Morton’ın “doğasız ekoloji” kavramında olduğu gibi, Heavy Metal, “doğa denen bir şeye adeta tapmayı ve uzaktan hayranlık duymayı” reddeder;[26] bu müziğin temaları, doğaya ek olarak, onun karanlık yanına yönelir, yani daha ziyade ölüm, perişanlık ve facia etrafında yoğunlaşır. Bazı Heavy Metal grupları ve şarkıları, ekolojik felaketin çoktan gerçekleştiğini söylerler (veya en azından gerçekleşmekte olduğunu kabul eder ve bunun çeşitli yaşam formları üzerindeki etkisini ifade etmekten çekinmezler). Bu durum, Morton’ın The Ecological Thought (Ekolojik Düşünce) eserinde ifade ettiği düşüncesine oldukça benzer. Başka örnekler, Morton’ın “The Dark Ecology of Elegy” (“Ağıtın Karanlık Ekolojisi”) makalesinde olduğu gibi, yaşam veren kaynağın yasını tutarak ağıt tarzında olabilmektedir. Nasıl ki “ağıt, ekolojik yazının en saf biçimi olarak görünür,” bu durum Heavy Metal kapsamındaki kimi şarkılar için de geçerlidir.[27] Örneğin, 1991 yılında Annihilator, habitatın ve toprağın geri dönülemez kaybının yasını tutarak “ağıt yakmıştır” denilebilir: “Nimetler yakında bitkin düşecek insanın açgözlülüğü toprağı zehirledikçe / akarsular, bir vakitler ferah, pek çok yaratığa yaşam kaynağıydı/ savunmasız güzellik, zehirlenmiş, asla tazelenmemek üzere.”[28] Dirty Rotten Imbeciles grubu da Annihilator’ın kederini takip etmiştir, fakat onların şarkıları, daha ziyade, fosil yakıt dumanları ve aerosol spreyleriyle ozon tabakasının yok oluşundan ve bunun insanlarda ve insan olmayan hayvanlarda kansere yol açışından, gelecek nesillere karşı duydukları vicdan azabından bahsetmiştir. Ekolojik felaketin sebebi olarak küresel ısınma, aynı zamanda insanların umursamazlığı ve aptallığının doğrudan bir sonucu olarak da belirtilmektedir. Grup gelecek nesillere dair kaygılarını şu sözlerle dile getirmiştir: “Bizim hakkımızda ne düşünecekler, duyarsızca / Bok denizleri ve radyasyon yanıkları hakkında?”[29]

“Acid Rain” (Asit Yağmuru) ağıt ve sefillik duygularını birleştirirken, Earth Crisis’in “Ecocide” (Eko-katliam) şarkısı orman yangınları ve ölen ağaçlar hakkında şarkı söyleyip ağıt yakması açısından Annihilator’ın yaklaşımına daha yakındır: “Kutsallığı bozuldu, kesildi, yakılıp kül oldu / açgözlülüğün çılgınlığında, protesto çığlıkları boğuldu / Dünya ölüyor—Eko-katliam,” sözleri yağmur ormanlarının tahribatına yas tutmakta, acı çekmektedir.[30] Güçlülük bakımından “Ecocide” şarkısına yakın olan, Tourniquet’nin şarkısı “Ark of Suffering”, Nuh’un Gemisine referans vererek hayvan zulmünü ön plana çıkarmaktadır. Şarkı “Tanrının insanlara doğaya hükmetme gücünü verişini ima ederek konuyu İncil’e ait bir bakış açısından ele almakta,” ancak fiilen insanları “Tanrının sözünü yanlış yorumlamakla” eleştirmektedir.[31] “Sanıyorsunuz ki Tanrının yarattığını yok etmekte sorun yok / Onların bir sesi yok yani onlara burada nasıl davrandığımız kimin umrunda.”[32] Şarkının sözleri, tıbbi, eğitsel ve kozmetik amaçlı uygulanan hayvan deneyleri, dirikesim, hayvanat bahçeleri, sirkler ve kürk veya deri için avlanmaları gibi birçok hayvan zulmü örneğine işaret etmekte, bu eylemleri dini açıdan [78] eleştirmekte ve insanları bu hayvanların, istismar edilmek için değil, kutsanmak için yaratıldığı gerçeğini yanlış anlamakla suçlamaktadır.

Albümün notlar bölümünde, şarkının yazarı Ted Kirkpatrick şunları söylemektedir: “Hayvan istismarının korkunç dünyasına olan kızgınlığımı ve üzüntümü nasıl aktarabilirim? “Ark of Suffering” şarkısını yazmak benim için oldukça arındırıcı bir deneyimdi. Dünyamızın çok az insanın, görmek istemek şöyle dursun, görebildiği bir parçasının kapılarını pek çok insana açtığını biliyorum”.[33] Şarkının klibi televizyon kanallarında kısıtlı bir gösterim şansı buldu, ancak kısa bir süre sonra çeşitli şekillerde hayvan istismarını gösterdiği için, çok fazla şiddet içerdiği gerekçesiyle müzik kanallarından kaldırıldı. Aslında tüm bu örnekler Morton’ın “melankoli, nesneler için ekolojik doğruluğun temelini sağlayabilir” varsayımını çağrıştırmaktadır.[34] Dinleyicilerine melankolik bir ruh hali sunarak, bu gruplar aslında kitlelerde çevresel farkındalık ateşinin kıvılcımını yakmışlardır. Morton’ın “çok değerli bir kendine zarar verme biçimi” olarak düşündüğü “politik süreç” ile, ya da yine Morton’ın Alain Badiou’ya atıfla “doğruluk süreci” olarak adlandırdığı katarsis (arınma) hissi yoluyla, dinleyiciler temelde “karanlık ekoloji” ile buluşturulmaktadır.[35]

Kaçınılmaz biçimde gotik, korkunç bir biçimde karanlık, politik olarak “doğru olmayan” ve bilinçli bir şekilde ekofobinin altını çizen Heavy Metal, liberal hümanist söylemleri benimseyen her türlü otoriteye karşı çıkmaktadır. Bu yüzden, popüler kültürün bir parçası olarak Heavy Metal’i (gotik ekoeleştiri olarak) incelemek, ekoeleştiriye akademi ve akademi dışı dünya arasındaki köprüyü kurmada yardımcı olduğu gibi, Estok’un ve Morton’ınkiler gibi farklı yaklaşımlar arasındaki eksik bağlantıyı oluşturmasına olanak tanımaktadır. Morton ekoeleştiri çalışmalarından “karanlık taraf”ın çıkarılmasına karşı çıksa da, “Değişken Açıklık Uzamında Kuramlaşma: Ekoeleştiri ve Ekofobi” (Theorizing in a Space of Ambivalent Openness: Ecocriticism and Ecophobia) adlı makalesinde Estok birleşik ve kuramsal bir metodu tercih ettiğini not etmektedir: “Eğer kendi geniş ağıyla sürüklenen değişkenlikle, yani diğer bir deyişle, ana endişe konusu olan ekofobiyi kuramsallaştırmaya başlamazsa, uygulanabilir ekoeleştirinin çok uzun bir geleceği olmayacaktır”.[36] Estok, böyle bir yaklaşımın “yüksek farkındalığa,” “davranışlarda büyük değişiklere sebep olacağına,” “çevreci ve yeşil aktivistlerle doğrudan bir alakasının olacağını” ve “vaizlerinden pratik şeklinde” destek bulacağını iddia etmektedir.[37] Kendi ekofobisinden” etkilenen Tom J. Hillard ise, Estok’un önerisinin uygulamasının zor olduğunu düşünmektedir: “Ekoeleştiriye böyle odaklı bir yaklaşım tabii ki üretken olabilir, ancak tüm ekoeleştiriden bunu talep etmek oldukça kısıtlayıcı ve potansiyel olarak boğucudur; hatta dürüst olmak gerekirse pek olası da değildir”.[38] Hillard, ekofobi üzerine olan açıklamasını “Gotik Doğa” adını verdiği çalışmasıyla devam ettirirken, benim önerim hepsini popüler kültürle birleştirerek, çevresel farkındalığı olan  Heavy Metal’in desteği üzerinden yüksek bir kuramı pratiğe dökme şansıyla, ekoeleştirinin daha fazla medya dikkati çekmesine yardımcı olmaktır.

Yukarıda belirtildiği üzere, Heavy Metal’in her çeşit insan ve çevre istismarına karşı bir başkaldırı müziği olması sebebiyle, 21. yüzyıl ekoeleştiri çalışmalarına bir “ek” olarak düşünebilecek olan gotik ekoeleştiri, [79] ekoeleştirmenlere hem kuram hem pratik bağlamında çevresel sorunlarla ilgilenirken yardımcı olabilir. Bu bağlamda, Heavy Metal’in postkolonyal ekoeleştiri ile pek çok ortak noktası vardır. Hem postkolonyal ekoeleştiri hem de Heavy Metal her çeşit baskıya, emperyalizme ve sömürgeleşmeye karşı durmaktadır. Val Plumwood’un da iddia ettiği üzere, “batının insanlık tanımı ‘insan olmayanın’ varlığına bağlıydı – ve hâlâ da öyledir – ki bu da vahşi, hayvani ve hayvansıdır.”[39] Heavy Metal de bazı insanların diğerlerini “insan olmayan” olarak addettiği görüşüne müsamaha göstermemektedir. 1984 yılında, Brezilyalı grup Sepultura, şarkılarıyla doğanın tahribinin kapitalizm ve araçlarıyla el ele gittiği inancını savunan gitarist ve vokalist Max Cavalera tarafından kurulmuştur.

Latin Amerika’nın kayıp kültürlerine, sömürülen topraklardaki dezavantajlı insanlara ve genetiği değiştirilmiş gıdalar hakkındaki oldukça politik şarkılarıyla, Sepultura süregelen sosyal ve çevresel bozulma konularından fazlasıyla etkilenen bir gruptur. Heavy Metal’in doğanın ticarileştirilmesi ve nesneleştirilmesine olan eleştirel tavrı, Cavalera’nın sözlerinde kendini göstermektedir: “Senin yeşilin para için, benim yeşilim toprak için.”[40] Yine de, müzik piyasasının pazarlanabilirliği de göz ardı edilemez. “Biotech is Godzilla”[41] adlı şarkıyı da içeren Chaos AD (1993) albümü büyük miktarlarda satarak Amerika Top 40 listesine girmiş, ayrıca Brezilya kabilelerinde kullanılan vurmalı çalgıların yenilikçi kullanımı için de övgü almıştır.[42] Evrensel mesajına yerel bir dokunuş ekleyen Sepultura, baskın sosyopolitik sistemlerin göz ardı ettiği ekonomik ve çevresel gerilimleri başarılı bir şekilde yakalamasıyla dünya çapında inanılmaz derecede bir hayran kitlesi kazanmıştır.

Sepultura, Metallica ya da Iron Maiden gibi bazı grupların sürdürebilir ticari başarılarına rağmen, ortalama bir Heavy Metal grubunun ana-akım medya tarafından kabul görme ihtimali düşüktür. Sepultura’nın çevresel bir söyleme sahip en bilinen grup olmasıyla birlikte, Testament ve Nuclear Assault gibi gruplar da “insan ırkının genel duygusuzluğu ve tembelliğine” eleştirel yaklaşmaktadır.[43] Bu gruplar, tıpkı 90’lı yılların bir Death Metal grubu olan Grief gibi, insanları gezegeni kurtarmak için yeterli çabayı göstermemekle suçlamışlardır.  Grief’in “Polluted” (Kirletilmiş) (1998) şarkısı, sistemi çevre kirliliği için şu açık sözlerle suçlamıştır: “Bize insan ırkı derler; Dünya mahvolmuştur / Herkes ahlaksız, sistem ve hükümet BERBAT.”[44] Ağır gitar riffleriyle ve türün çoktan oluşmuş kötü şöhretiyle birleşen aleni sözler, çevresel yıkımın önlenme ihtimali ve sosyal direniş ilişkisiyle ilgili göze çarpan ifadeler sunmaktadır. Bu direnen tavırlar göz önünde bulundurulduğunda, Heavy Metal’in müziğin popüler kategorilerinin sınırında olması beklenmedik değildir. Zira “kitlesel ticari medya güvenli, talep etmeyen, zıtlaşmayan ve zararsız kültürel nesneleri yaymayı hedeflemektedir [ve] amaçları, kimsenin televizyonu, radyoyu veya müzik-çaları kapatmasına ya da ondan uzaklaşmasına neden olacak bir şeyi sunmamak ya da [80] yayınlamamaktır.”[45] Heavy Metal talep eden, zıtlaşan ve saldırgan olduğu için, “dışlanmış Öteki” konumuna düşerek ana-akımın normlarına meydan okumaktadır. Bu bağlamda, Sepultura gibi grupların şarkılarını kayıp kültürlere ve ekosistemlere adayarak postkolonyal ekoeleştirel imgeleri çağrıştırmaları son derece doğaldır. Onlar Latin Amerika’nın eşsiz kabile kültürlerini yok oluştan ve asimilasyondan kurtarmaya gayret ederlerken, dünyanın bu kısmına olan emperyalist ve sömürgeci yaklaşım da bu topraklara “medeniyet götürmek” istemiştir. Plumwood’un iddia ettiği üzere, “Avrupa’nın istila ve sömürge gerekçesi, Avrupa dışındaki topraklardaki insanları ve hayvanları ‘kullanılmamış, yetersiz kullanılmış ya da boş alanlar’ olarak gören temelden türemiştir,”[46] ve Cavalera’nınki gibi Heavy Metal grupları da bu toprakların “istismara uygun olmayan bölgeler” olduğunu haykırmak istemişlerdir.

Bu müziğin ekolojik boyutu da göz önüne alındığında, şu soruyu sormak gerekebilir: Ekoeleştiri, Heavy Metal’in ününden (ki bu aslında kötü bir ündür) nasıl fayda sağlayabilir?  Bu durum aslında coincidentia oppositorum (karşıtların birliği) olarak açıklanabilir. Estok “medyamızın, doğayı, akınlarımıza ve istilalarımıza öfkeli bir şekilde yanıt veren saldırgan, korkulması gereken ve biraz da şansla kontrol edilebilir bir düşman olarak nasıl her gün gösterdiğini” sorgulamakta; bu imgeleri “CNN’in düz ekranlarının önüne dikilmiş, kutup buzullarının erimesine, küresel ısınmaya ve Katrina’ya oldukça aşina olan global izleyiciye sunduğunu” ve bizim de bunu pekâlâ görebildiğimizi söylemektedir.[47] CNN’de gösterildiğinde, ekofobik duygu ifadeleri geniş izleyici kitlesini çekmektedir, zira bu dışlanmış Ötekinin sürekli olarak tekrar inşa edilip “şans yardımıyla” tekrar mağlup edilme şeklidir. Hillard, Amerika kültürünün (kapitalist tüketici kültürün açık bir temsili olarak) doğal felaketleri sevdiği görüşünde Estok’a katılmaktadır ve argümanını Hollywood’un kıyamet temalı gişe filmlerinden pek çok örnekle desteklemektedir.[48] Hillard, ayrıca, afetlere karşı yaygın saplantının popüler edebiyatta sıklıkla görüldüğünden söz etmekte, saldırgan doğa imgesinin de “Doğa Ana” figürüyle çeliştiğini de eklemektedir.[49] Aynı karşıtlık ana-akım medya (ve onun aracı olan popüler müzik) ile şeytanın avukatı olan Heavy Metal arasındaki çatışmada görülecek biçimde genişletilebilir. Heavy Metal, bir yandan, tıpkı diğer “onaylanan” türler gibi bir eğlence aracıyken, diğer yandan aynı sistemin kendisi tarafından yaratılan ve beslenen “öteki”si konumundadır; dışlanan bir öteki. Ana-akım medyanın, beslemek ve varlığını sürdürebilmek için bir günah keçisine ihtiyacı vardır. “Saldırgan bir düşman” olacak bir “öteki” yaratmalıdır ki bu sayede insanların, insan olmayanın (ya da doğanın) düşman olarak mağlup edilmesine çekilmesi son derece doğaldır. Bu karşıtlıklardaki rastlantı, bir insan karakterin hayatta kaldığı yıkım öykülerinin neden bu kadar popüler olduğunu, ayrıca da Heavy Metal gruplarının (ana-akımın rızasını aldıklarında) milyonlarca satabildiklerini açıklayabilir. Ekoeleştirinin “bizim doğal çevrenin eyleyiciliğine duyduğumuz horgörü ve korkuyu”[50] kuramsallaştırmaya eğilmesi gerekmektedir, Hillard da bunu yapmaya niyetlendiğini belirtmektedir.[51] Gotik edebiyatı bu horgörü ve korkunun kaynağı olarak gören bu kitap bölümü ise, [81] Heavy Metal’in gotik doğasını akademik ve akademik olmayan arasındaki bağlayıcı köprüyü kuran, kuramsal alanda daha çok bağlar arayan ve popüler kültürün bir aracını farkındalık arttırmak için kullanan bir bakışla incelemesiyle bir adım öteye geçmektedir. Heavy Metal gruplarını incelemek, bu yüzden, ekoeleştiriyi popüler “olmayan” kültürün keşfine açabilir, ekoeleştirinin pratikte fark yaratma çabası için oldukça faydalı olabilir. Açıkça belirtmek gerekir ki sosyal ve ekolojik direniş türleri birbirinden ayrılamazlar ve kültürel olarak üretilen sınırlar ötesinde kalmış eserlerin incelenmesi de bu direnişin etkisini arttıracaktır. Bu bağlamda, gotik ekoeleştiri, ekoeleştirinin etkili bir şekilde daha geniş kitlelere erişmesine yardımcı olmaktadır.


[1] Cheryll Glotfelty, “Introduction,” in The Ecocriticism Reader: Landmarks in Literary Ecology, eds. Cheryll Glotfelty and Harold Fromm (Athens: University of Georgia Press, 1996), xviii.

[2] Simon C. Estok, “Bridging the Great Divide: Ecocritical Theory and the Great Unwashed,” ESC: English Studies in Canada 31, no. 4 (2005): 197-209, 197.

[3] “Underground Ecocriticism.” http://undergroundecocriticism.blogspot.com. (accessed June 22, 2013).

[4] Timothy Morton, The Ecological Thought (Cambridge: Harvard University Press, 2010), 16.

[5] Levi R. Bryant, “Black Ecology: A Pessimistic Moment,” Larval Subjects, last modified March 19, 2012. http://larvalsubjects.wordpress.com. (accessed July 21, 2013).

[6] Bkz. Morton’ın makalesi, “At the Edge of the Smoking Pool of Death: Wolves in the Throne Room,” Helvete: A Journal of Black Metal Theory 1 (Winter 2013): 21-28.

[7] Erik Davis, “Deep Eco-Metal,” last modified November 13, 2007. http://www.slate.com/articles/arts/music_box/2007/11/deep_ecometal.html. (accessed June 22, 2013).

[8] Robert Walser, Running with the Devil: Power, Gender, and Madness in Heavy Metal Music (Middletown: Wesleyan University Press, 1993), 35.

[9] Richard Kahn, “Environmental Activism in Music,” Academia.edu. (accessed September 01, 2013).

[10] Malvina Reynolds, “Free Enterprise,” 1951, MP3.

[11] Rock & Ecology. http://rockandecology.blogspot.com.tr. (accessed July 21, 2013).

[12] Şarkı sözlerinin bir kısmı şöyledir: “Yumurtalarımda, etimde, / Elma ağacındaki böcekleri öldürüyor, / Elmalı tartı yiyorum ve beni de öldürüyor.”

[13] Rock & Ecology.

[14] Grand Funk Railroad, “Save the Land,” E Pluribus Funk, 1971, MP3.

[15] Rock & Ecology.

[16] Therion, “Eternal Return,” Deggial, 2000, CD.

[17] Tom J. Hillard, “’Deep into That Darkness Peering’: An Essay on Gothic Nature,” ISLE 16, no.4 (2009): 687.

[18] Fred Botting, Gothic (London: Routledge, 1996), 1.

[19] Kahn, “Environmental Activism.”

[20] Agathocles, “Mutilated Regurgitator,” Theatric Symbolization of Life, 1995, CD.

[21] Agathocles, “Consuming Endoderme Pus,” Theatric Symbolization of Life.

[22] Timothy Morton, “The Ecological Thought: Part Fifth,” Romantic Circles Blog, Last modified July 26, 2008. http://www.rc.umd.edu/blog_rc/ecological-thought-part-fifth. (accessed July 21, 2013).

[23] A. g. e.

[24] Gammacide, “Observations,” Victims of Science, 1990, CD.

[25] Morton, The Ecological Thought, 17.

[26] Morton, Ecology without Nature (Cambridge: Harvard University Press, 2007), 5.

[82]

[27] Morton, “The Dark Ecology of Elegy,” in The Oxford Handbook of Elegy, ed. Karen Weisman. (Oxford: Oxford University Press, 2010), 251.

[28] Annihilator, “Stonewall,” Never Neverland, 1990, CD.

[29] Dirty Rotten Imbeciles, “Acid Rain,” Definition, 1992, CD.

[30] Earth Crisis, “Ecocide,” All out War, 1992, CD.

[31] Rock & Ecology.

[32] Tourniquet, “Ark of Suffering,” Stop the Bleeding, 1990, CD.

[33] Ted Kirkpatrick, Notes, Stop the Bleeding.

[34] Morton, “The Dark Ecology of Elegy,” 253.

[35] A. g. e.

[36] Simon C. Estok, “Theorizing in a Space of Ambivalent Openness: Ecocriticism and Ecophobia,” ISLE 16, no.2 (2009): 203–25, 211.

[37] A. g. e., 217.

[38] Hillard, “Darkness,” 687.

[39] Plumwood, aktaran Graham Huggan and Helen Tiffin, Postcolonial Ecocriticism: Literature, Animals, Environment (New York: Routledge, 2010), 5.

[40] Rock & Ecology.

[41] Bu şarkı, insan ve insandışı canlılar üzerindeki biyoteknolojik etkileri şiddetle eleştirmektedir. Şarkı sözlerinin bir kısmı şöyledir: “Lablarda üretilen mutasyonlar” / “Yeni gıda + ilaç?” / “Yeni mikroplar ve kazalar!”

[42] Joel McIver, Extreme Metal II. (London: Omnibus Press, 2005), 143.

[43] Tom Findlay, “Environmental Issues in Metal,” last modified March 25, 2013. https://suite101.com/a/environmental-issues-in-metal-a69323. (accessed June 23, 2013).

[44] Grief, “Polluted,” Torso, 1998, CD.

[45] Deena Weinstein, Heavy Metal: the Music and Its Culture (Boston: Da Capo Press, 2000), 146.

[46] Plumwood, aktaran Huggan and Tiffin, Postcolonial Ecocriticism, 5.

[47] Estok, “Theorizing,” 209-10.

[48] Hillard, “Darkness,” 687.

[49] A. g. e., 688.

[50] Estok, “Theorizing,” 207.

[51] Hillard, “Darkness,” 688.


Kaynakça

Agathocles. “Consuming Endoderme Pus.” Theatric Symbolization of Life. 1995. CD.

———. “Mutilated Regurgitator.” In Theatric Symbolization of Life.

Annihilator. “Stonewall.” Never Neverland. 1990. CD.

Botting, Fred. Gothic. London: Routledge, 1996.

Bryant, Levi R. “Black Ecology: A Pessimistic Moment.” Larval Subjects. Last modified March 19, 2012. http://larvalsubjects.wordpress.com. (accessed July 21, 2013).

Davis, Erik. “Deep Eco-Metal.” Last modified November 13, 2007. http://www.slate.com/articles/arts/music_box/2007/11/deep_ecometal.html. (accessed June 22, 2013).

Dirty Rotten Imbeciles. “Acid Rain.” Definition. 1992. CD.

Earth Crisis. “Ecocide.” All out War. 1992. CD.

Estok, Simon C. “Bridging the Great Divide: Ecocritical Theory and the Great Unwashed.” ESC: English Studies in Canada 31, no.4 (2005): 197-209.

———. “Theorizing in a Space of Ambivalent Openness: Ecocriticism and Ecophobia.” ISLE 16, no.2 (2009): 203–25.

Findlay, Tom. “Environmental Issues in Metal.” Last modified March 25, 2013. https://suite101.com/a/environmental-issues-in-metal-a69323. (accessed June 23, 2013).

Gammacide. “Observations.” Victims of Science. 1990. CD.

Glotfelty, Cheryll. “Introduction.” In The Ecocriticism Reader: Landmarks in Literary Ecology,  edited by Cheryll Glotfelty and Harold Fromm, xv-xxxviii. Athens: U of Georgia P, 1996.

[83]

Grand Funk Railroad. “Save the Land.” E Pluribus Funk. 1971. MP3.

Grief. “Polluted.” Torso. 1998. CD.

Hillard, Tom J. “’Deep into That Darkness Peering’: An Essay on Gothic Nature.” ISLE 16, no.4 (2009): 685-695.

Huggan, Graham, and Helen Tiffin. Postcolonial Ecocriticism: Literature, Animals, Environment. New York: Routledge, 2010.

Kahn, Richard. “Environmental Activism in Music.” Academia.edu. (accessed September 1, 2013).

Kirkpatrick, Ted. Notes. In Stop the Bleeding.

McIver, Joel. Extreme Metal II. London: Omnibus Press, 2005.

Morton, Timothy. Ecology Without Nature. Cambridge: Harvard University Press, 2007.

———. “The Dark Ecology of Elegy.” In The Oxford Handbook of Elegy, edited by Karen Weisman, 251-271. Oxford: Oxford University Press, 2010.

———. The Ecological Thought. Cambridge: Harvard University Press, 2010.

———. “The Ecological Thought: Part Fifth.” Romantic Circles Blog.  Last modified July 26, 2008. http://www.rc.umd.edu/blog_rc/ecological-thought-part-fifth. (accessed July 21, 2013).

Reynolds, Malvina. “DDT on My Brain.” 1969. MP3.

———. “Free Enterprise.” 1951. MP3.

Rock & Ecology. http://rockandecology.blogspot.com.tr. (accessed July 21, 2013).

Sepultura. “Biotech is Godzilla.” Chaos AD. 1993. CD.

Therion. “Eternal Return.” Deggial. 2000. CD.

Tourniquet. “Ark of Suffering.” Stop the Bleeding. 1990. CD.

“Underground Ecocriticism.” http://undergroundecocriticism.blogspot.com. (accessed June 22, 2013).

Walser, Robert. Running with the Devil: Power, Gender, and Madness in Heavy Metal Music. Middletown: Wesleyan University Press, 1993.

Weinstein, Deena. Heavy Metal: the Music and Its Culture. Boston: Da Capo Press, 2000.

+ posts
+ posts
+ posts
+ posts
+ posts